Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında ıslanan deli divane aşıklar ya da gerçeğin gölgesinde kalanların öyle sandığı günün gökyüzünün altında ıslananlardan olan Çisem ve Tuncel. Hayatlarının sonuna kadar birbirlerine bağlı kalacaklarını, nereye giderlerse gitsinler, dönüp dolaşıp birbirlerine geleceklerine inandıkları o aşkları... Yalan olup silinecek mi yoksa destan olup akıllara mı kazınacak?
"Çok fazla yağmur yağıyor, umarım hasta olmayız." Okul çıkışında sağanak yağmurdan kaçarcasına yürüyen onca insanın arasında Tuncel'in bir anda durmasıyla ne olduğuna anlam veremeyen Çisem, sessizce sevgilisinin söyleyeceği şeyi bekliyordu.
"Çisem şimdi benimle burada şemsiyemizi atıp bu yağmurun altında ıslanıp geleceğimize bir anı bırakmaya ne dersin?"
"Çok kalabalık değil mi?"
"Çekingen biri olduğunu biliyorum, aslında ne kadar utanacak olsanda bunu yapmak istediğini de biliyorum. O yüzden şimdi herkesi boş ver ve bize odaklan çünkü ne anımızda ne de kalplerimizde bizden başka kimse yok."
"Tamam."
"O zaman şemsiyeni at, elimi tut ve yağmurumuza bak."
"Yağmurumuz?"
"Evet, yağmurumuz. Bizim yağmurumuz. Kızımız olursa adını Yağmur, erkek olursa Bulut koyarız. İsimlerinin koyulma hikayesi de olmuş olur."
"Bak bak. Hikâye diye diye çocukların isimlerini sen belirliyorsun." Yüzünde yalandan bir kızgınlık ifadesiyle şakalaşmaya başladılar.
"Tüh be, yakalandım." Neşeli neşeli gülerlerken Çisem'in Tuncel'i kollarını iki yana açarak dönmeye ikna etmesiyle onlara bir, iki kişi derken birilerinin daha eşlik etmesiyle gökyüzünün şarkısıyla dans edenlerin sayısı çoğalmıştı.
"Seni seviyorum, bilmiyorum belki sana şu an söylediklerim anlamsız gelecek belki de hayatının anlamı olacak. Biz sevgili olalı 2 ay olmuşken bu çocuk bana neyin sözünü veriyor diyeceksin ama ne olursa olsun, benim dönüp dolaşıp geleceğim yer evim olacak ve benim evim sensin." Utangaç bir tebessüm, kırmızı yanaklar, lal olmuş dudaklar... Dilinden dökülmesede Çisem de Tuncel'e evim demek istiyordu. Tuncel'de öyle bir şey vardı ki tek bir sözüyle insanı etkiler, tek bir davranışıyla ikna eder.
"Şemsiye."
"Ne?"
"Tuncel şemsiye."
"Lan, şemsiyeleri çalmışlar."
"Sen bekle burada." Tam şemsiye hırsızlarının peşinden gidecekken Çisem kolundan tutup onu durdurdu.
"Nereye gidiyorsun, bırak. İki tane şemsiye diye kendini tehlikeye atma."
"Şu sıralarda hırsızlıklar ne çok arttı, değil mi? Şemsiye hırsızları, kalp hırsızları."
"Off Tuncel utançtan yerin dibine gireceğim şimdi. Şu durumdan bile romantiklik çıkarıyorsun."
"Herhalde kızım, işimiz bu." Gülücüklerden kahkahaya uzanan konuşmaların sürdüğü günler daim kalacak mıydı?
------------------------
Tülin'i istemeye giden Aksu ailesi ellerinde çiçek ve çikolatayla birlikte evin yolunu tutmuşlardı. Savaş Tülin'e giden her adımda heyecanını katlayarak büyütüyor, bir o kadar da kendi kendine sakin olması için telkinler veriyordu. Babası tepkisiz bir şekilde adeta hisleri yokmuşçasına ilerlerken annesi memnuniyetsiz bir şekilde yoluna devam ediyordu.
"Kızanım sen bu kızı istedığıne emın mısın?"
"Eminim anne, kaç kere konuştuk bunları. Hem sen de seversin Tülin'i neden şimdi böyle yapıyorsun, anlamıyorum ki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİSELEYEN YAĞMUR
De TodoMAVİ AY, "Bir şansınız daha var. Vazgeçme, bu sefer pes etme. Onun senin için savaştığı gibi sen de onun için savaş." der gibi bana göz kırpıyordu sanki. Oysaki benim gücüm kalmamıştı. Ne olacaktı şimdi? Bitmiş miydi her her şey, beraber izleme haya...