"Uyan uykucu!" Gözlerimi ister istemez araladım. Karşımda dikilen Kyojuro patlamaya hazır bir bombadan farksız gözüküyordu. Yüzündeki o enerjik gülümseme sinirlerimi bozmaya yetiyordu.
"Beni rahat bırak Kyojuro"
"Mezuniyet var bugün, uyan aptal!"
Mezuniyet... doğru, tabi. Yatakta ister istemez doğruldum.
"Sen git ben geliyorum birazdan"
Dün gece uyumakta bir hayli güçlük çekmiştim. Başımın içinde sayısız seçenek vınlıyordu. Aklım öylesine karışmıştı ki. Urokodaki'nin ilişki anlayışı daha çok iş teklifi gibiydi. Belirli saatleri, bir iş tanımı ve hayli sert bir yakınma prosedürü vardı. İlk romantizmimi böyle hayal etmemiştim, ama tabii, Urokodaki'nin romantizmle işi yoktu.
Daha fazlasını istediğimi söylersem hayır diyebilirdi ve bana teklif ettiklerini tehlikeye atabilirdim. Ve beni en çok endişelendiren buydu. Çünkü onu kaybetmek istemiyordum. Ama itaatkâr olabilecek birisi olduğumdan emin değildim. Bütün o bastonlar ve kırbaçlar hevesimi kaçırıyordu. Fiziksel anlamda bir korkaktım ve acıdan kaçınmak için ne gerekiyorsa yapabilirdim. Kararsızdım, ve en çok korktuğum şey başıma geliyordu sanırım. Urokodaki'ye olan aşkım gururumdan önce geliyordu. Ama şu an bunları düşünmek istemiyordum.
Ayağa kalktım mutfağa Kyojuro'nun yanına oturdum. Kahvalti masasını çok güzel bir şekilde dekore etmişti. Bi yandan Kyojuro'nun son sınıflara yapacağı konuşmayı dinliyor bi yandan da tabağımdaki simidime konsantre olmaya çalışıyordum. Yaklaşık 15 dakika sonra Kyojuro konuşmasını yapmak üzere evden ayrıldı. Mezuniyete daha vardı bu yüzden yavaş hareker etmeye karar verdim.
Yemegimi yiyip duşumu aldım sonrada üzerime siyah gömleğimi altımada Kanae'nin bana doğum günümde aldığı lacivert Ralph Lauren pantolonu geçirdim. Tam o sırada kapı çaldı. Meraklı bir şekilde kapıyı açtım, gelen kişi Akemi'ydi.
Ön kapıyı açtığımda, üzerinden dökülen takım elbisesi içinde karşımda duruyordu. Onu burda beklemiyordum, şaşırmıştım ama içimden, bu karmaşıklıktan olabildiğince uzak adama sıcak bir minnet ve sevgi aktı ve benden beklenmeyecek bir sevgi gösterisiyle elimi boynuna doladım. Şaşırmış, afallamıştı.
Beni kucaklarken, "Hey, Giyuu, ben de seni gördüğüme sevindim," diye mırıldandı.
"Geleceğini neden söylemedin!"
"Tanrı aşkına Giyuu, nasıl gelmeyebilirim? Bugün senin için ne kadar önemliyse benim içinde o kadar önemli, sen liseden beri en yakın arkadaşımsın."
Beni yere bıraktı ellerini omuzlarıma yerleştirip alnını kırıştırarak baştan ayağa süzdü.
"İyi misin, sen?"
"Tabii ki iyiyim, Akemi. Gelmeni beklemiyordum sadece, seni görünce mutlu oldum."
Gülümseyince göz kenarları iyice kırıştı peşimden oturma odasına geldi.
"Iyi görünüyorsun," dedi.
"Teşekkürler" Boyundan atkılı gri şifon elbiseye baktım.
Kaşlarını çattı.
"Kyojuro nerede?"
"Kampüse gitti. Konuşma yapacağı için erkenden orada olması gerekiyor."
"Biz de yola çıksak mı?"
"Akemi, yarım saatimiz daha var. Çay içer misin. Marin nasıl, işler nasıl gidiyor? Hadi anlat bana herşeyi."
Akemi gülümsedi. O da en az benim kadar mutlu olmalıydı, bunu hissedebiliyordum. Biraz konuştuktan sonra evden çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi kuğu/Sabigiyuu
General FictionEn büyük hayali ünlü bir patenci olmak olan tasarım bölümü öğrencisi Tomioka Giyuu, asistan olarak çalışmaya başladığı şirketin patronu Urokodaki Sabito ile beklenmedik bir ilişkiye başlar. Bu ilişki ikisinin de hayatında büyük değişimlere sebep ola...