İsyan

662 45 24
                                    

Sesleri duyup kapıya usulca yanaşan anne kız, Meryem ve Zeynep'i görünce varlıklarını belli etmekte beis görmemişti. Hasna çantasını koluna takarken "Selamun aleyküm Meryem Hanım. Sen de geldiğine göre, gelinimizi annesine teslim edip gidebiliriz." derken bir yandan da kadını baştan aşağı süzüyordu. Ortalarda olmayışının sebebini hala anlayamamıştı, müsait bir vakitte beyine sorması icap ediyordu. Feyza'nınsa derdi malum, evi incelemekten başka bir şeye odaklanamıyordu. Annesini kolunu sıkıştırmasıyla kendine geldi. Hasna daha fazla tahammül edemediğinden Meryem'in selamını almasını bile beklemeden kızını neredeyse sürükleyerek evden çıkardı. Feyza her yerde hem kendini hem annesini rezil ediyordu! Yok, ben bu kızı yetiştiremedim, yok.

Gidenlerin ardından Zeynep kapıyı kapatıp annesine döndü. Meryem kızının kollarından tutmuş, bir yerinde bir şey var mı diye kontrol ediyordu. "İyi misin kara kuzum?" Zeynep annesinin içini rahatlatmak için gülümsedi. "İyiyim anne, Levent Amca haklıymış. Dokunmadı bana Cüneyd Efendi. Meraklanma." Meryem biraz olsun rahatlayarak iç çekti. Kızının kaderinin kendisi gibi olmasından ölesiye korkuyordu. Yanında yöresinde dururken kaybolduğu, küçücük hissettiği bir adamın el sürmesi, karısı yapması korkunçtu. Kendisi bunları görmüş, yaşamıştı. Kuzusunun da hayatını mahvolmadan kurtarmak derdindeydi ya, neye tutunsa elinde kalıyordu. Allah'tan Levent Bey vardı. Yüce Rabb Levent'i Hızır misali yetiştirmişti onlara. Dertlerine derman olmak için çırpınıyordu adamcağız.

"E, gecikmene bir şey demedi mi? Sormadı mı? El kaldırmadı ya sana Zeynep'im?" Eliyle kızının yanağını okşarken bir yandan korkuyla yüzünü inceliyordu. Zeynep'in gülümsemesinin yüzünde duruyor olması içine su serpiyordu. "Yok anne, korkma sen. Cüneyd iyi biri. Babamın seni memlekete göndereceğini söyledim, 'Peşinden gidiverdim.' dedim. Bir şey demedi." Annesinin yüzünde oluşan düşünceli ifadeyi izledi. Kadın yavaşça başını sallamıştı. "Ondan demek..." Yeri izleyen bakışlarını kızına çevirirken anlatmaya başladı. "Sabah ben mahalleye gelirken evden çıkarken gördüm. Geldi yanıma eve götürdü beni. Hiçbir şey de sormadan babanla konuştu bu mevzuyu. Senden biliyormuş da ondan sebep demek."

"Ee, ne oldu babamla. Sana bir şey etmedi ya anne?"

"Yok kuzum yok endişelenme hemen hiçbir şey yapmadı. Cüneyd Efendi'den korktu zaar."

"Korktu mu? Niye ki?"

"Cüneyd Efendi gitmezden evvel, 'Bir müşkülün olursa çekinme söyle Valide Hanım.' deyince... Gözünü korkuttu yani." Ufak bir tebessüm etti kızının endişesinin önüne geçmek için. "Sen bunları düşünme kara kuzum benim, hepsi geçecek Allah'ın izniyle. Lakin vaktimiz daraldı, acele etmek icap ediyor artık."

"Söyleme anne artık, çok yoruldum ben. Sen de yoruldun. Kadere isyan ediyoruz gibi geliyor artık. Baksana, canından oluyordun sen. Aklımdan çıkmıyor bu benim. Artık inada lüzum yok. Hem, evlendim artık. Ne vakti, ne azalması. Bitti her şey."

"Olur mu öyle şey kızım, analar yorulur mu? Hiç ağzına yakışıyor mu hem evlenmek mevlenmek?! Kurtaracağım ben seni. Sabret kara kuzum, umudunu tüketme."

"Anne, sen canınla sınandın. Bu kader değil mi? Tüm bunlara sebep umutsa ben o umudu da istemiyorum artık. Hem bak, sen de yakınımdasın burada. Memlekete de gitmedin, ayrılmayacağız. N'olacak ki, alışır giderim ben de. Cüneyd dokunmuyor zaten bana. Allah şahit okumayı çok istedim ama olmuyor demek ki. Herkes okuyor mu sanki? Allah kader diye bize bunu yazdıysa isyan etmemek gerekiyordur belki."

"Kuzum ne alışması? İnsan acıya kedere alışır mı? Andım olsun kurtaracağım ben seni, sen yalnız sabret e mi güzel kızım benim. Yalnız babanın şerri sana değmeden bir yol bulmamız lazım."

Muhafız| CünZeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin