"Gitmek isterim."
Kalkıp cübbesini toparlayarak hızlı adımlarla çıktı odadan. Hiç olmak isterdi, gitmek isterdi, rüzgar gibi tasasız olmak isterdi. Ama bunları Levent Bey'e ne diye anlatacaktı? Sorumlulukları vardı, mükellef olduğu insanlar vardı. Hiçbir şey değilse bile mürşit torunuydu. Hal ehliydi. Dergahın bendelerinin inandığı insandı. Gidemezdi. Ayrıca artık evliydi, bir karısı vardı. Amcasının da söylediği gibi bir sorumluluğa daha sahip olmuştu. Hayıra varsın diye yapmıştı bu izdivacı, yanılmamayı umuyordu.
Zeynep demişken, bugün Hasna Hanımların sabah sabah evlerine gittiğini duymuştu dergahta. Bu ziyaretin safiyane niyetlerle yapılmadığını adı gibi biliyordu Cüneyd. Kızla konuşmaya fırsatı olmamıştı, mahremini gizli tutmayı akıl edebileceğini umuyordu. Zeynep'in dergahtaki diğer hanımlar gibi olmadığının farkındaydı, daha ilk karşılaşmalarında anlamıştı bunu. Bu sebeple güvenmiş, sırrını taşıyacağına inancından nikahlanmıştı. Bir de, kızda kendisini çeken bir şeyler vardı. Bu yüzden başkasıyla evlendirilme ihtimali ile deli olmuştu, kendisine ait kılmak istemişti. Memlekete geri döneceğini duyar duymaz nikah talep etmişti. Zeynep farklıydı. Misal kütüphanesine girmesinin sebebi, diğerlerinin aksine, Cüneyd'e olan merakı değil, kitaplara olan hevesiydi. Zaten bu sebeple kütüphanesinin bir kısmını evlerine taşıtmıştı ya.
Düşünürken dergahın avlusuna çıkıvermişti. İki adım arkasında yürüyen Bahadır'a dönüp yerdeki bakışlarını kaldırmadan konuştu. "Mutfaktaki hanımlara haber et Bahadır. İstediğim birkaç şey var." Zeynep ile yapmak üzere planladığı şeyleri kısmen anlatıp, Bahadır'ı gönderdi. Şimdi aheste adımlarla biraz turlayacaktı.
***
Bir aşağı bir yukarı yürüyerek vakit geçirdiyse de içinin sıkıntısına çare bulamamıştı Cüneyd. Yine çareyi kütüphanesine gitmekte bulmuştu. Öğle namazına kadar biraz kitap okumayı planlıyordu ki kapısında bekleyen Naim Efendi'yi fark etti. Duraksadı, ellerini ardında birleştirdi, heyecandan yerinde duramayan adamı baştan aşağı süzdü. Ne kadar bed bir adam olduğunu bildiğinden görmeye bile tahammül edemiyordu. Meryem Hanım'la Zeynep'e olan tavırlarını fark ettiğinden beri neredeyse tiksinti duyuyordu ona.
Naim damadını görmesiyle heyecanının artışını gizlemeye gerek duymadı. "Selamun aleyküm Cüneyd Efendi, afiyettesiniz inşallah?" Cüneyd selamını almakla yetindi, yalnızca sorgulayıcı bakışlarını sürdürdü. Bu adamla muhabbet edecek değildi.
"Sizinle bir şey konuşacaktım ama..." etraftaki birkaç faniye bakıp sözlerine devam etti "... mektûm bir husus. Müsaadeniz var ise içeride konuşalım." Cüneyd bu adamı mahremi saydığı odasına sokmaktan pek hoşnut sayılmasa da, Zeynep'in babası olduğundan tahammül ediyordu. Adamı bir kez daha süzdükten sonra bir iki adım atarak önüne geldiği kapıyı açtı. Sağ ayağıyla girdiği odada Naim'e hiç bakmadan divanın önüne ilerleyerek ayakta durdu. Tahammül ediyorduysa da oturmasına müsaade edecek değildi.
Atik bir hareketle tam arkasına dönerek Naim'e baktı. "Seni dinliyorum Naim Efendi." Meryem Hanım'a 'Valide Hanım' demeyi uygun bulmasına rağmen bu adama isminden başka bir sıfatı layık görmüyordu.
Naim oturacak bir yer bile göstermemesine bozulsa da bozuntuya vermedi. Zira anlatacaklarından sonra damadının kendisine hürmette bulunacağından şüphesi yoktu.
***
Zeynep ansızın gelen misafirini uğurlamış, hediyesini inceliyordu hevesle. Annesi çıktıktan az sonra o kız gelmişti evine, Mira. İlk tanıştıklarında hiç anlaşamayacağını düşündüğü bu kız arkadaşı olmuştu şimdi, hayat gerçekten tesadüflerle doluydu. Ya da Cüneyd'in dediği gibi, tevafuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Muhafız| CünZey
Fiksi PenggemarKâinatta ne varsa hepsi vehim ve hayal, Yani aynalara vuran akisler veyahut gölgeler.