Geçen yarım saatin ardından kuyumcudan ayrılmış, yine caddede yürümekteydiler. Zeynep parmağında soğuk bir sızı bırakan ince halkaya kenetlemişti önünde birleştirdiği ellerini.
Cüneyd aslında ev için öteberi yahut Zeynep için kıyafet alışverişi yapmaya da niyetlenmişti bugün ama ne yazık ki ikindi namazını kaçırmamak için bir an önce dergaha gitmek üzere birlikte arabaya yürüyorlardı ve yine sessizlerdi.
Cüneyd'e caiz olduğu üzere ince ve hafif bir gümüş yüzük seçmişti Zeynep. Cüneyd istemişti onun seçmesini. Sonra da uygun olsun diye kendisi için beyaz altından ince bir alyans tercih etmişti.
Cüneyd de Zeynep de, dükkandan çıktıklarından beri içlerinde tuhaf bir his duyuyorlardı. Heyecan mıydı, heves miydi yoksa korku muydu ayırt edemiyordu Zeynep. Lakin bu yüzüğü taşımaktan da rahatsızlık duyduğunu söyleyemezdi. Hem, babasının bileğine geçirdiği bilezikten ne farkı vardı ki?
Zeynep, Cüneyd yüzük almaya geldiklerini söylediğinde kuyumcunun, kendisinin yaşından mütevellit ters bir tepki vermesini beklemişti esasında. Bu kadar açık açık söylemesine de şaşırmıştı. Fakat kuyumcu da ya fanilerdendi ya da Cüneyd'i bilen biriydi. Zira hiç de şaşırmamış, güler yüzle çıkarmıştı örnek alyanslarını.
Aslında Zeynep şaşırmakta haksız değildi, ne de olsa çeyiz için üst baş alırken herkesten gizlemişlerdi evlenenin kendisi olduğunu. Ah o gün nasıl da atlamıştı Feyza "gelin benim." diye. Zeynep o günleri düşündüğünde sanki yıllar öncesi gibi geliyordu.
Cüneyd, yine Zeynep'in elleri önünde yürüdüğünü fark etti. Fakat bu kez yüzüğünü kavramıştı parmakları. Her şeyi kötüye yormaya meyilli olan zihni bunda da yine 'acaba rahatsız mı, memnun olmadı mı?' düşüncelerini üretse de kızın yüzük seçerken müteessir gözükmüyor oluşuyla içini ferahlatıyordu.
Bakışlarını bu kez kendi ellerine indirdi çaktırmadan. Hayatı boyunca hiç evleneceğini tahayyül etmemişti. Eksik, yanlış bir adam olduğunu düşündüğünden aklına dahi getirmemiş, meyletmemişti. Fakat kader insana böyle oyunlar oynuyordu işte. Yüzünde bir gülümseme oluşmasını engelleyemedi Cüneyd.
***
Telaşla girdiği dergah kapısından hışımla çıktı Meryem. Birgül'ün onu dergahın kapısına bırakıp gitmek mecburiyetinde kalışının ardından karşısına çıkan, gördüğü herkese sormuş soruşturmuştu kızının yerini.
O, telaşla çırpınırken Müyesser Hanım dalga geçer gibi bir gülümseme eşliğinde "Beyiyle gezmeye çıkmışlar. Arif Efendi'den arabayı istetmiş Cüneyd Efendi bir saat evvel. Telaşın neyedir Meryem Hanım?" demişti. Üstelik bir de bozulan yüzünü gördüğünde azarlar gibi "Bak, kızın kocasına da evine de alıştı. Isındılar birbirlerine. Sen de artık saçma hayallerinle kızının aklına girip istikbalini tehlikeye atma Meryem Hanım. Otur, saadetleri için dua et." diye eklemişti.
Tek kelime karşılık veremediğinden içinin yangını harlanan Meryem ise yolları döver gibi attığı adımlardan çıkarıyordu hırsını. Kendi kendine söylenmeyi de ihmal etmiyordu. "Kurtaracağım kızımı ben, kurtaracağım. Bırakmayacağım sizin elinize." Bir an önce bir çare bulması icap ediyordu. Levent Bey ile yeniden görüşecekti, gerekirse Beste Hanım'dan merhamet dilenecek, Suavi Bey'e yalvaracaktı ama bir çare bulacaktı. Kızını ne o 'koca' dedikleri adama ne de bu hanımannelerin insafına bırakmayacaktı.
***
Araba dergaha yaklaşırken Cüneyd; "Seni eve mi bırakayım?" diye sordu. "Lüzum yok, ben de dergahta ineyim. Eve kadar biraz yürür hava alırım." Demek ki Zeynep de seviyor yürüyüş yapmayı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Muhafız| CünZey
ФанфикKâinatta ne varsa hepsi vehim ve hayal, Yani aynalara vuran akisler veyahut gölgeler.