Bir yaz sabahı, kalkıp üstünü değiştirdi ve kahvaltısını bile etmeden dışarı çıktı. Evde durmaktan bunalıyordu, artık duvarlar bile ona düşman olmuştu. Nereye gittiğini, saati, hatta hangi ayda olduklarını bile bilmiyordu; işin garip tarafı, bunu daha şimdi fark ediyordu. Pantolonunun cebini yokladı, birkaç bozukluk vardı, galiba bir gazete almaya yeterdi.
Kenardaki bakkala girdi ve bir gazete alıp çıktı. Tarihi en azından buradan öğrenebilirdi, hem ülkede neler olup bittiğine de bir göz atardı. Çok da umurunda değildi ama aklının bir şekilde meşgul olması gerekiyordu. Yoksa onlar, onu hiç yalnız bırakmıyordu.
"12 Ağustos" diye geçirdi içinden, bugün onun doğum günüydü. Uzun zamandır olduğu gibi bu onun için bir şey ifade etmiyordu ama yine de bugünün hatırına belki biraz vicdanlı davranırlar, diye düşündü. Kafasındakilerden bahsediyordu, şizofreni teşhisi konalı yalnızca birkaç ay olmuştu. Tabii, tekrardan açığa çıkalı yalnızca birkaç ay olmuştu.
15 Yıl Önce
"Anne?"
"Anne? Neden ses vermiyorsun?"
"Anne bak seni diktim, şimdi daha iyi olacaksın."
Annesi dediklerini duyamazdı, o hayata gözlerini çoktan kapamıştı.
"Anne? İyileşmedin mi?"
Yerde yüzüstü uzanan annesine dokundu. Güç bela onu sırt üstü yatırabilmişti, annesinin gülmediğini fark etti, yüzü çok ifadesiz ve göz kapakları da kapalıydı. Bunun için mi iyileşmedi,
diye düşündü. O halde annesini mutlu etmeliydi.Yanında duran iğne ipliği tekrar eline aldı, annesinin dudaklarını birbirine bastırdı ve sırayla iğneyi dudaklarından geçirmeye başladı. İşi bittiğinde annesinin yüzünde bir gülümseme vardı cidden. Tek sorun iplikten dikilmiş bir şekilde olmasıydı.
"Anne? Bak ağzını da diktim, artık hep mutlu olacaksın."
Dedi ve annesine sarıldı, babasını hiç görmediği için tüm hayatı annesiydi. Annesi sarılışına karşılık vermeyince çocuk doğruldu. Neden annesi hala mutlu değildi, neden iyileşmemişti? Oysa sadece doktorculuk oynamak istemişti.
Yer kan gölü olmuştu, muhtemelen annesinin kolunu kestiğinde oluşmuştu bu. Annesine doktorculuk oynamak istediğini söylemiş, annesi de kabul etmişti. Annesinin hasta olması gerektiğini söyledikten hemen sonra eline aldığı bıçakla kadının omzundan bileğine kadar yer yer derin, yer yer yalnızca çizik şeklinde bir yara açmıştı. Kadın kendini koruyamamıştı, o daha ne olduğunu bile anlamadan dizleri üstünde buluvermişti kendini. Yarası çok derindi ve çok kan kaybediyordu.
Kızının gözlerine baktı son bir kere, ne kadar denese de koruyamamıştı onu belli ki. Babasının kaderini paylaşacaktı o da.
Günümüz
Bugün psikiyatristiyle randevusu vardı, her ne kadar gitmek istemese de teyzesi için bunu yapmak zorundaydı.
Teyzesi varlıklı ve ün sahibi biriydi, şizofreni teşhisi konmuş bir yeğeni olduğu basına ulaşsın istemiyordu. Bu yüzden teyzesini en son annesinin cenazesinde görmüştü, o günden beri ona bakan da teyzesiydi ama sadece maddi olarak yanında olmuştu. Dadısı büyütmüştü onu.
"O gün olanlar çok saçmaydı, insanlar her zamanki gibi olayı büyütmüşlerdi. Küçük bir çocuğun annesiyle oynamasında şaşırılacak ne vardı ki?"
Sesli düşündüğünün farkında olmadan psikiyatristi Amelia'nın olduğu odaya girmişti.
Amelia: Saçma olan nedir Ava? Hoş geldin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal'dan Hikayeler
Short StoryBendeniz Portakal, sevgili okuyucular. Gerçek ismim yerine, kendime mahlas edindiğim "Portakal" tabirini kullanmayı tercih ediyorum. Aman diyeyim, bu "portakal" ı sıradan bir meyve olan portakal sanmayınız; rica ediyorum efendim. Portakal'ın; anlam...