Hayallerimi Suda Yüzdürdüm

8 3 28
                                    

Birçok yol denedim, düşmesin istedim hayallerim. Onlar ise durmadan suya düşmekte ısrarcıydılar, bir süre sonra inatlaşmayı kesip onları kağıttan gemilere bindirdim. Elbet batıp yok olacaklardı fakat yok olmadan önce; yokla var arasında, gerçekliğini sorguladığım şekilde var olmaya devam edeceklerdi. Belirsizlik, çoğu kişiye hissettirdiğinin aksine bana iyi geliyordu.

Tekrar yola çıktım. Hayır, her gün aynı şeyi yapmaktan yorulmuyorum. Elde etmek istediğim şeyleri elde edene kadar durmam ben. İstediğim zaman benim olmalı. Bir başkası, benim olana dokunursa da bedelini ödemek zorunda. Benim olan benimdir, tartışmasız.

Gece on iki sularıydı, her gece gittiğim barın yolunu tutmuştum. Burası pek tekin bir yerde değildi. İstediğiniz her türde insana rastlardınız, çoğu zaman istemediklerinize de. Neredeyse herkes için gün biterken benim günüm bu saatlerde anlam kazanıyordu. Henüz başlayacak eğlencem için sabırsızlanıyordum.

Barın olduğu sokağa girdiğim gibi peşimde gezen birkaç adam tuttu beni. Kimisi düzenli müşterimdi, kimisi ise sadece biraz ilgi istiyordu. Tabii ki paranın açamayacağı kapı da yoktu. Bugün yalnızca iki kişi vardı peşimde, bereket de terk etmişti soframızı anlaşılan.

"Dudaklarınızın tadını çok övüyorlar hanımefendi, lütfen tatmama izin verin."

İlgi müşterisi, günün ilk saatlerinde mutlaka bir tanesine rastlardınız. Bu kadar küçük bir isteği olmasına şaşırmıştım doğrusu. Önce kendi payıma düşeni aldım, sonra da onun payına düşen dudaklarımı bahşettim ona. Tümüyle içki ve sigara kokuyordu fakat sorun değildi. Bünyem artık bağışıklık kazanmıştı. O koku bana oda kokum gibi  geliyordu, sıradandı.

İçeriye adım atabilmiştim sonunda. İlgi müşterisinden sonra bir de küçük bir alış veriş için gelen olmuştu. Yanımda taşıdığım paketlerden birini, oldukça makul bir fiyata sattıktan sonra keyfim katlanmıştı. Paranız varsa hayat da güzeldi. Tabii bir de hayallerinizdeki adama sahipseniz. İşte bu yüzden benim hayatım hiç tam anlamıyla güzel olamamıştı ama hissediyordum, o mükemmelliğe ulaşmam oldukça yakındı. Sonuçta ben, tuttuğunu koparan bir kadındım.

İçeriye girdiğim gibi gözlerim her zamanki yerine kaymıştı ve tahmin ettiğim gibi, yine oradaydı. Her gece işten sonra buraya kafa bulmaya gelirdi. Bazen ilişkiye girer, bazense sadece sarhoş olup giderdi. Bana iş çıkmaması için gece boyu yalnızca kafayı bulmakla yetinmesini dilerdim. 

Her gece sarhoş olup sabahına  nasıl mı işe gidiyordu? O bir şans kurabiyesi yazarıydı. Yani kafası güzelken veya çok da ayık değilken daha yaratıcı oluyordu, bu da onun işine geliyordu tabii ama bu kadar içmekle fazla yaşamayacağı kesindi. Ben de o kısa yaşamında ona sahip olacaktım. 

Ne için mi? Para, şöhret, iddia veya buna benzer sebeplerden değildi. O benim kişisel meselemdi. Rüyalarımda gördüğüm erkek oydu fakat bana kendini teslim etmesi gerektiği yerde benden kaçıyordu. Bu yüzden rüyalarım gerçek olamıyordu. Rüyalarım benim hayallerimdir, kısaca her şeyim.

Gözlerim onu bulmuştu bulmasına fakat gördüklerine sevinememişlerdi çünkü adamım bir kadınla işi pişirmek üzereydi. Günün ilk kurbanı, umarım sonu, belli olmuştu. Kızın yüzünü hafızama kazıdıktan sonra her zamanki yerime oturdum ve barmenden klasiğimi sipariş ettim. Benim yerim her zaman boş olurdu çünkü burası benim mekanımdı. Hayır, sahibi değildim ama ondan çok sözümün geçtiği kesindi. 

Birkaç kadehi devirip hafif çakır olduğumda adamım çoktan sarhoş olmuştu bile. Sarsak adımlarla yanına gittiğimde koluna girdim, hesabını ödedim ve bir taksi çağırdım. O gelene kadar da konuşma fırsatımız vardı. Günün bu zamanları, en sevdiğim vakitler oluyordu. Hem ona temas edebiliyor hem de bir çift laf etme şansım oluyordu. Neden mi ona "adamım" diyorum? Sence adamımı sana tanıtsam sen de o kurbanlardan olmaz mıydın?

Portakal'dan HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin