Şarabı andırıyor sana olan aşkım, yıllandıkça güzelleşiyor sanki hatta tadına vardıkça aklını başından alıp götürüyor ya, bu yüzden toplarlar beni her gece sokaklardan. Bir apartmanda, gecenin bir vakti, açık kalan son ışığı andırıyorsun bana; yalnızca o saatte uyanık olanlar görüyor ve tüm dikkatler üzerine çekiliyor. İnsanlar düşünüyor acaba orda neler oluyor, diye. Ben ise zaten biliyorum fakat yine de düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
Ait olmadığın topraklara mı bıraktım seni, neden bana olan bu nefretin? Sanki aileni katlettim, nedir bu intikam ateşin? Kalmadı mı artık mecalin, öyleyse nedir bu direnişin? Açsam da kollarımı gelmezdin ya bana, işte o koyar fazlasıyla. Oysa dilinden düşürmediğin o yalanın var ya, hani her şeyimi adadığım, beni ayakta tutan tek şey hala.
Bir sene oldu bugün. Ardında kaldığım bir yıl. Ne denli berbat geçti tahmin dahi edemezsin. Şimdi, yaklaşık birkaç saniye kadar sonra, yeni yıla giriyoruz. Bu yılın başında, birlikte yeni yıla gireceğimizin hayallerini yeni yeni topluyordum sulardan çünkü tam yılın son günü ayrıldın benden. Her şeyimiz hazırdı; yılbaşı ağacımız, süslemelerimiz, izleyeceğimiz film... Yapacağımız tatlıların malzemesini alırken bile "acaba alışverişi birlikte yapsak daha mı zevkli olur", diye düşünüyordum ben. Ardından yüz yüze gelme gereği bile duymadan ayrıldın benden. Yalnızca bir posta yolladın bana, gittiğin şehirden. Üstelik üstünde yeni sevgilinle gayet mutlu olduğun yazılıydı, değil mi?
İşte, girdik an itibariyle yeni yıla. Sensiz bir yıl daha. Ne dersin, bunun öncekinden bir farkı olur mu? Hiç sanmam ama bilirsin, benim zannetmelerim pek doğru çıkmaz genelde. En iyi sen bilirsin ya zaten hatta sen değil miydin bunu bana öğreten? Sen gideli birçok şey değişti. Bu da onlardan biri. Yeni başladı bu kafamdaki sohbetlerim. Normalde duyduğum yalnızca başka seslerdi. Sen gittin, sesim geldi. Ne yapsın, sen de olmayınca beni pek bir yalnız görmüş olsa gerek. İzin verdi kendisini bulmama.
Şimdi ise televizyonda geri sayımın bitip kutlamalara geçildiği kısım var, birazdan reklama girecek. Dilerdim ki bizim şovumuz da sadece reklama girsin, yani devamı geç de olsa gelsin. Korkarım ki bu mümkün bile olamayacak çünkü seni ben affetsem gururum affetmeyecek. Sana elveda, yeni hayallere merhaba.
Gece yarısı olmasına aldırmadan çıktığım ev çoktandır küs bana. Ben onu senin gittiğin gün terk ettim çünkü inanır mısın, o ev yalnızca senin ona uğrayacağın ihtimali varken bana "ev" idi. Ondan öncesinde aramız bu kadar da kötü değildi; en azından uğrardım ona, yalnız bırakmazdım onu. Şimdiyse alışmış olmalı karanlığa, korkmaz olmuştur artık çünkü sen gittin gideli pek bir karanlık. Bazen, senin varlığından bihaber olduğum vakitleri özlerim. Acısız, efkarsız ve özlemsiz... Hayatımda senin adın dahi yokken, bahsettiğim ev ile ben pek bir yakındık. Bir bütün olmuş, ayrılmazdık. O zaman duvarları bu denli gelmezdi üstüme, şimdi ise boğar beni durduk yere.
Yürüdüğüm sokaklar da mı dargın bana, çoğu ışıksız. Görüyorum, benden öncekiler geçerken pekala aydınlık. Şaşmam doğrusu, sen gittin ya, her şey bir hayli küs bana. Aklımın ermediği odur ki giden senken dargınlıklar neden hep bana? Seni yanımda tutamadığımdan mıdır acaba?
Birkaç gündür gittiğim bir bar var. Orda da bir kadın. Bana bakıp duruyor senin gibi. Aşık mı yoksa sadece senin gibi soytarıyı mı oynuyor bilemiyorum. Yine de bana soracak olursan aşık, öyle olmasa neden ben onu izlerken bana baksın ki? Aklıma her gün senle karşılaştığımız sokak geldi. Hatırlar mısın bilmem, bir gün bana işaret etmiştin peşimden gel diye. Kaş göz yapmıştın da ben hemen anlayıvermiştim. Seni takip ettiğim süre boyunca sürekli arkana dönüp beni kontrol etmiştin ya, nedense kaşların çatıktı her seferinde. Sonra bir anda seni karakola girerken gördüm de, polislerle aram iyi olmadığı için geri dönmek zorunda kaldım. Galiba bir tanıdığın vardı orda, benimle tanıştırmak istediğin. Üzgünüm sevgilim, o gün seninle gelemedim.
Neyse işte, bir kadın var dedim ya. Kalbim artık seni bırakıp bana cidden aşık olan birine kendini adamak istiyor sanırım. Umarım yine yanılmıyordur çünkü terk edilme acısı bambaşka. Ben inanıyorum, bu seferki başka. Sen gibi değil o, bana değer veriyor. Sürekli uzun uzun bakışıyoruz. Sen ise yalnızca bir göz teması kurup geçip gidiyordun yanımdan. O farklı, onla aynı ortamda uzun süre kalabiliyoruz.
Her gün aynı saatte terk ediyor burayı. Birkaç gündür gidiyorum peşinden. Yaşadığı yeri öğreneyim ki daha çok rast gelelim. Bugünkü bakışları pek bir davetkardı, kıramadım. O çıktıktan sonra tekrar takıldım peşine. Bir süre yürüdük, çokça yürüdük aslında. Öyle ki ıssız bir yere geldiğimizde kendime yeni geliyordum. Tabii bu da pek sevmediğim polis beyefendilerin sesini duymamla oldu. Kaç seferdir karşı karşıya geliyoruz, hiç sevmiyoruz birbirimizi doğrusu. Bu sefer daha kalabalıklar. Onları gördüğüm gibi yolumu değişsem de kurtulamadım yine ifade vermekten. Ne olacak canım, yine anlatacağım hikayemi sonra salacaklar.
Bu sefer öyle olmadı desem inanır mısınız? Birkaç gün nezarethanede tuttular beni ardından mahkemeye çıktım. İfadede söylediklerimi orda da söyledim ama inanmadılar. Oysa ki beni peşlerinden gelmem için davet eden onlardı cidden. Sanırım kalbim yanılmıştı, bu da yalnızca bir soytarıydı. Ne zaman bulacaktım gerçek aşkı?
Galiba bundan sonra burada daha fazla vakit geçireceğim, yani kafamın içinde. Neden diye soracak olursanız, hapishane pek bir sıkıcı. Yapacak hiçbir şeyi olmuyor insanın. Ayrıca buradaki adamlar da bir hayli ürkünç. Göz göze gelesi bile olmuyor insanın. En iyisi gözlerimi kapatıp hayallerime dalmak. Hayallerimde yine seni seveceğim, kendi gibi adını bile benden gizleyen kadın. Ben sana aşığım, kalbim bir başkasında yanılmış olsa da, ve hep öyle kalacağım.
17.06.24
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal'dan Hikayeler
Kısa HikayeBendeniz Portakal, sevgili okuyucular. Gerçek ismim yerine, kendime mahlas edindiğim "Portakal" tabirini kullanmayı tercih ediyorum. Aman diyeyim, bu "portakal" ı sıradan bir meyve olan portakal sanmayınız; rica ediyorum efendim. Portakal'ın; anlam...