🍊 II. Kitap "Önce Kanat Sonra Sar"

33 4 3
                                    

Bölüm Müziği: Anıl Bektaş-Ölesiye

Bölüm Müziği: Anıl Bektaş-Ölesiye

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 5:
"Önce Kanat Sonra Sar"

🍊

Leyla Mizgin'in Anlatımıyla...

Aşk, insanın ya sonu olur ya da başlangıcı. Ya celladına aşıksındır ya da seni bir ömür boyu mutlu edecek beyaz atlı prensine. Hikayenin sonunda prensiniz benim hikayem de olduğu gibi cellada dönüşebilir ve bu nokta da yapacağınız en akıllıca şey kafayı yemektir. Abartma, demeyin şimdi. Abartırım. Benim gibi seven her kalp için abartırım. Halil, benim güneş ışığımdı. Güne bakan çiçeğimdi. Yağmur sonrası ciğerlere bayramı getiren toprak kokumdu. Şefkatli yanımdı. Yüreğimin seçtiği biricik sevgilimdi. Sonuç itibariyle de celladım oldu.

Çıkıp geldiği için arsızca bir mutluluk duyuyorum. Üzerime gerçek bir lanet lekesi bulaşmış gibi hissediyorum. Kimse kimseyi bu kadar çok sevmemeli. En azından bir süre nefret edebilseydim. En azından yüzüne ilk baktığımda özlemim değil de öfkem ağır bassaydı. Bu kadar çok severken nasıl bu hale geldik aklım almıyor. Şimdi oturduğum yerden kalkıp üzerine saldırmak istiyorum. "Neden" diye sormak istiyorum. Neden yaptın bunu bize?

Koklamaya doyamadığım saçlarını özenle kuruluyordu. Geçen yıllar boyunca biri bana deseydi ki Halil, onca şeyden sonra Ankara'ya gelip evinde böyle kurula kurula oturup, saçlarını kurutacak, önce uzun uzun gülerdim sonra da yüzünün ortasına sağlam bir yumruk çakardım. Fakat sonuç olarak şu an da, onca yaşanan şeyden sonra benim evimde, benim koltuğumda, üstelik karşımda, kurula kurula oturuyor ve benim havlumla saçlarını kuruluyor.

Ne yapmalı?

Oturduğum yerden hızla doğrulup yanına kadar ilerledim. Sonra da ne olduğunu anlamadan saçlarını kuruladığı havluyu ellerinin arasından çektim. Ne oluyor, der gibi yüzüme bakıyordu. Avel.

"Çok bile kuruladın. Havlum pis kokacak," deyip yüzümü buruştura buruştura havluyu kokladım. Mis gibi şampuan kokusu ve kendine has kokusu karışmıştı. Bu havluyu bir daha yıkamama olasılığım tam olarak nedir? Bence yüzde yüz. "Iyy, iğrenç kokmuş. En son bir yıl önce mi yıkandın sen?" Çarpıldı.

Halil, şapşal bir ifadeyle yüzüme bakıp kısa kısa saçlarını koklamaya çalıştı. Görmeyeli aptallaşmış bu çocuk.

"Sabah duş aldım. Nasıl pis koktu ki? Ver havluyu yıkayıp sana geri getireyim," deyip havluyu elimden çekmeye çalıştı. Böyle yapınca da kıyamıyordum. Ama kıymalıydım. Sonuçta beni terk etti. Evet. Havluyu geri çekip çemkirerek konuşmaya başladım. "Aman bırak. İyice batırırsın." Mahçup bir ifadeyle elini ensesine atıp saç köklerini kaşıdı. Vallahi kıyamıyorum. "Aslında çok da kokmamış," diye kendi kendime konuşuyormuş gibi yapıp havluyu banyoya götürdüm.

Geri geldiğimde hala aynı şapşal ifadeyle kendini kokluyordu. Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Gözlerini kaldırıp bana baktı. "Gerçekten pis mi kokuyorum?" Allah'ım lütfen kahkaha atmayayım. Ciddi durmaya çalışıp cevap verdim. "Biraz," deyip bu fikri aklından savuşturmaya çalıştım. Esasen mis gibi kokuyorsun ama cazgırlık olsun diye öyle dedim diyemezdim herhalde. "Duşunu kullanabilir miyim?" Yok deve. "Kokmuyorsun dedik ya!" İnanmayan bir yüz ifadesiyle kendini koklamaya devam etti. "Ama kokuyorsun dedin." Çok masum. Seni tek etti Leyla, kendine gel. "Çok kokmuyorsun." Başını iki yana sallayıp ummadığın taş baş yarar deyimini bana söyletecek o mistik hareketi sergiledi. Yunanlar şu manzarayı görseler Zeus'a Halil'in adını verirlerdi muhtemelen. Bu çocuk böyle biri değildi niye böyle şeyler yapıp benim aklımı yerinden oynatmaya çalışıyor. Arkadaşlar, sorarım size, bir an da tişört çıkarmak ne kadar etik? Bence hiç değil.

MandalinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin