Halil:Getirme. Getirdiklerin iyi geldi. Artıkihtiyacım yok gibi...
Mandalina:Öyle diyorsan... Peki.
Halil:Kırmadımdeğil mi?
Mandalina:Hayır. Tabi ki kırmadın. Önemli olan senin iyi olmandı. İyi olduysan problem yok.
Halil:Öyle. Teşekkür ederim, tekrar.
Mandalina:Asıl ben teşekkür ederim.
Halil:Ne için?
Mandalina:Mandalinalarımı yediğiniçin.
Halil:(: Çok garip bir sebep. Ama olsun.
Mandalina:Olsun.
Halil:Görüşürüz o halde.
Mandalina:Görüşürüz müyüz?
Halil:Görüşürüz.
Mandalina:Görüşelim.
Görüldü.
Aşk. Sen, ne güzelsin. Halil, ne güzel.
Ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. Çok heyecandan bayılsam, bu bir ilk mi olurdu? Ama benimki çok heyecandan değil, çok sevgiden olurdu. Onu öyle çok seviyordum ki... Bilmediği zamanlarda, belki ileride bildiği zamanlarda; yine onu sevmiş olacağım. Görüşürüz. Seninle görüşmek ha! Birkaç gün önceki Leyla buna gülerdi sonrasında da derin bir iç çeker ve hayallere dalardı. Ama şimdi, sen bilmesen de benimle konuştuğunu, görüşüyorduk işte. Sen ve ben...
"Kalkalım mı artık?" teklifi yapan Deniz'e baktım. Kalkmasak olur muydu? Onun nefesini şimdiye kadar hiç bu kadar yakınımda hissetmemiştim. Hal böyleyken yanından nasıl gidilirdi? Zaten ondan gitmeyi hiç başaramamış bir kadınım ben. Gitmekte istemedim hiç. Tek istediğim onu sevmek ve hep daha çok sevmekti. Halil'di ya o. Benim canım olan. Canımdı.
Masadan onay mırıltıları çıkınca el mahkum toparlandık. Çantamı boynumdan geçirip onların olduğu tarafa hiç bakmamaya çalıştım. Sanki göz göze gelsek beni tanıyacak ve mandalina diyerek yanıma gelecekti. Kafayı mı yiyordum? Galiba.