13-) Sirayet

31 12 0
                                    


Kazanılan her bir zafer kendimden azar azar eksilttiğim vicdanımdı.

Beynimin içinde raks eden her bir düşünce benliğime çekilmiş bir kılıçtı.

Ruhumun derinliklerinde alevlenen her bir ateş kalbimin ortasında yeşeren bir acıydı.

Can acır. Her daim, belki de öleceğini sanarak ama nefes alıp vermeye devam edeceğini bilerek.

Kıyısız bir limanın ortasında, fırtınaların arasında, göz gözü görmeyen bir karanlığın en dibinde...

Çırpındığın ruhun çürüyüp bedeninden kopmak isteyince...

Anlayacağız sevgili. Bu harbedenin arasından sıyrılıp anlayacağız birbirimizi.

Alşılagelen her bir acı ve kalpteki her bir yara...

Bakmaya korkulan her bir iz ve görmezden gelinen onlarca his...

İçindeki karadeliğin büyüyüp büyüyüp en erişilmez hazları elinden aldığı gün...

Her şey oldu bittiye gelir de aniden tutar yakalar, yakalarından aynadaki sen.

Çırpınıp direndikçe, yaşadığın sahte rüyadan kalkmak nedir bilmeyince çatlar ruhunun en zayıf noktaları.

En derin yaradan, en hassas acıya denk gelir savrulan yumruklar. Acıtmaz dediğin, katlanılır dediğin her şey karanlık çöktüğü an kafana sıkacak hale getirir seni.

Arabanın içinde Lamia'yla birlikte havaalanına gidiyorduk. Alp'in bugün uçağı kalkacaktı ve Lamia onu görmek için sabırsızlanıyordu. Barlas ve Kılıç onların yanında bizi beklerken Barlas'ın beni onuncu kez aradığını gördüm. Aramayı onaylayıp telefonu kulağıma götürdüm.

"Sana geleceğimizi söyledim. Sürekli arayıp neden rahatsız ediyorsun?" Sert sesimi duyan Lamia gözlerini bana çevirdi. Arka koltukta birlikte oturuyorduk. Arabayı ise şoför kullanıyordu.

"Çocuk zorla aratıyor işte." Dedi o da kızgın sesiyle.

"Telefonu çocuğa ver." Deyip kendi telefonumu da Lamia'ya verdim. Alp'i ancak Lamia sakinleştirebilirdi.

Bana bir süre bakıp telefonu aldı.

"Alo?" Dedi yumuşak sesiyle. Ardından gülümsedi. "Geliyoruz küçük prens. Sabırlı ol."

Çocuk her ne dediyse biraz daha geniş güldü. On gün geçmişti aradan. Elleri tamamen sargılı değil yalnızca parmak uçları sargılıydı. Yüzündeki yaralar kapanmıştı. Gözleri eskisi gibi parlasa da eksikti.

"Evet." Dedi. "Uçarak gelmek isterdim ama kanatlarım bugün biraz yorgun."

Ona bakmaktan vazgeçip gözlerimi cama çevirdim.

"Tamam. Daha hızlı olacağız." Deyip telefonu kapattı ve bana uzattı.

Telefonu alıp cebime koyduğumda gözlerim hâlâ camdaydı.

"Efken."

Başımı ona çevirip soran gözlerle baktım.

"İyi misin?"

"İyiyim." Dedim kıpırtısız yüzümle.

Yüzümü inceledi. "Bir haftadır buz gibisin." Dedi. "Konuşmuyorsun benimle." Elini elimin üzerine koydu. "Eve geç geliyorsun, geldiğinde de çalışma odandan çıkmıyorsun. Gözlerime bile bakmıyorsun."

Sesli bir nefes verdim ve elinin altındaki elimi çekip cebimden sigara paketini çıkarttım. "Sadece yoğunum." Dedim.

Bir dal sigarayı dudaklarımın arasına koyup ateşledim ve camı açtım. Soğuk hava suratıma çarptığında derin bir nefes çektim sönük ciğerlerime.

ISLAK KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin