1-) Aldanma.

151 21 5
                                    


Arafların ortasına yuva kurmuş sarhoş gönlüm.
Yangınların içinde köz olup kül olamamış yitik ruhum.
Avutulmuş bir yalanın çöplüğünde tüttürüm sigaramı.
Düşünürüm şimdi sisli bulutların altında yoksunluğumun sebebini.

Söylemeli herkese. Bağırmalı. Acıların eşiğinde durup haykırmalı insan.
Kulakları taş duvar olan herkesin kulağına bıkmadan usanmadan vurmalı.

Duyulmak için değil... Duymaları için. Vicdansızlığın en dibinden gelen bu adamın içindeki acıyı anlamaları için.

Ben Efken Ezel Mir.

Ben dili zehir olmuş adam, gözleri keskin bıçak, kalbi paslanmış bir demir olan adam.

Ben acının dert ortağı, sessizliğin karanlık yüzü, vicdansızlığın sureti, ateşin doğurduğu çocuk EFKEN EZEL MİR.

Yağmurun altında durmaktan vazgeçip motoruma bindim.
Son süratle giderken hiçbir şey umurumda değildi.
Ne trafik, ne kaza ne de başka bir şey.
Yalnızca onun yanına gitmek istiyordum.
Onun o güzel kokusunu hak etmesem bile içime çekmek istiyordum.

Sonunda alışkın olduğum o hastanenin bahçesine girdiğimde motordan inip koşar adımlarla 795 numaralı odaya gittim.

Kapıyı açmadan önce nefes alışverişlerimi düzene koydum ve dağılan saçlarımı görmeden de olsa düzeltmeye çalıştım.

Kapıya önce iki kere yumuşak, bir kere sertçe vurduğumda odaya girdim.
Bir hastane odasından çok, mutlu bir kız çocuğunun rengarenk oyun odası gibiydi.
Burayı o yavaş yavaş kurmuştu. Bir bir özene özene, kendi kafasında kurup dizayn etmişti.
Bir yılını almıştı bu oda.

Fakat bu odada benden de izler vardı.
Mesela duvarlarını ben boyamıştım kendi ellerimle.
Duvarda asılı portreleri ben geceleri hiç uyumadan onun yanındayken özenle çizmiştim.

Odadaki kokuyu ben üretmiştim sırf bu koku olmadan uyuyamıyor diye.
Babamın kokusuydu bu.
Her şeyi gibi kokusu da ona özeldi.
Yok olup gittiğinde sanki bu dünyadan hiç geçmemiş gibi ona ait ne varsa silinmişti. Ben ise ezbere bildiğim o kokunun üretilmesi için oldukça zorlanmıştım.

Babamız nasıl oldu da gittiğinde her şeyi onunla birlikte silindi? Nasıl olmuştu da içindeki vahşiliği sustarbilmeyi becerip gitmişti? Oysa o benden, bana acı vermekten hiç vazgeçmezdi.
Nasıl olmuştu, nasıl becermişti öğrenmek mümkün değildi.
Zaten öğrenmekte istemiyordum.

"Efken," diyen sesini duyduğumda kapının eşiğinde durmaktan vazgeçip onun yanına ilerledim.

"Pamira'm."

Ağzındaki solunum cihazını çıkarttı ve yatağında oturur pozisyona geldi.
Yanına sıkışarak oturdum bende.

"Nasılsın?" Dedim kötü olduğunu bile bile.

Cılızca güldü soluk dudaklarıyla.
"İyiyim desem inanacak mısın sanki?"

Sustum. O bana bir şey demese de anlardım hâlinden.

Başını göğsüme yasladı.
"Benim için üzülmeni istemiyorum." Dedi hüzünlü sesiyle.

"Üzülmüyorum." Dedim kollarımı üzerine yerleştirip. "Nerden çıkardın bunu?"

"Üzülüyorsun."

"Üzülmem için hiçbir sebep yok ortada."

"Kalpsizmişsin gibi davranmaktan vazgeç. Kalpsiz olan sen değilsin, benim." İki cümle biraz daha ağırlaştırdı yükümü.

ISLAK KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin