Toygar Işıklı- Ben ÖlürsemTarihin, miladın değişeceği bir gündü bugün. Kaderi değiştirmek mümkün müydü? Kader bizim elimizde miydi? Bilinmez. Ama deli hoyrat bir şekilde atan kalp, yıllarca kendini affetmeyecekti. Kaderin naletiyle binlerce kez zehirlenecekti kalbi.
O gün her iki kardeşin sıradan günlerinden biriydi. Alkan için her geçen gün işkenceydi. Onun, gözlerinin önünde her geçen gün eridiğini, adeta kaybolduğunu görmek eziyordu kalbini. Yine aynı gecelerden biriydi işten yeni çıkmıştı Alkan. Başarılı bir polisdi ama bu hayatındaki başarısızlığını değişmemekteydi. Kapıdan içeri girdiğinde salona geçmiş ve çarpazında uyurken görmüştü abisi Yiğiti. Rahatladı o an çünki dışardada ola bilirdi. Yine o zehirlerden birini almış, izbe sokakların birinde kendinden geçmişte ola bilirdi. Kimden tedarik ettiğini asla söylemiyordu ve alışılmışın dışında bir madde olduğunuda görüyordu ama bulacaktı kendine söz vermişti. Abisini bu illetten koruyamıyordu, zaptedemiyordu. Tam 2 aydır bu zehiri kullanıyordu. Her neyse çok güçlü ekti ediyordu. Abisi yavaş yavaş bitiyordu gözlerinin önünde. Önce zayıflamış, sonra bedeninde morartı ve çürükler oluşmaya başlamıştı. Artık bir birleriyle hiç konuşmuyorlardı neredeyse. Çünki konuştukları an kavga ediyorlardı. Abisini uzunca izledi Alkan sonra ilerledi ve saçlarını okşadı. Saçları artık eskisi gibi gür değildi Yiğitin, dökülüyordu. Alkan defalarca onu bir gün ihbar edeceğiyle ilgili tehditler savurmuştu. Yiğit ise her seferinde eğer öyle bir şey yaparsa kendisiyle bir daha konuşmayacağını, onun gibi bir kardeşi olamayacağını söylemişti. Alkan yapamıyordu ona bunu. Eğer öyle bir şey yaparsa kendiside mesleğinden olacaktı. Oysa Alkan bu ihtimalle ilgilenmiyordu sadece yapamıyordu işte. Alkan salondan ayrılmış odasına girmişti. Üstünü değiştirip, duş aldıktan sonra yeniden salona ilerlediğinde abisini ayakta görmüştü.
"Nereye?" diye sordu Alkan, oysa cevabı çok iyi biliyordu. "İlgilendirmez seni." dedi Yiğit. Ölümün farkındaydı artık her şey için çok geç olduğunuda biliyordu. Hiç bir şeyin açıklaması yoktu onun için. Kardeşinin yüzüne bakamazdı, utanırdı. O bu kadar mükemmelken, kendisinin bu kadar sefil olması canını acıtıyordu. Polis olmuştu onun canı. Uniforma pek bir yakışıyordu kendisine. Aralarında 4 yaş vardı. Alkan 25 yaşındaydı. Yiğit deli gibi seviyordu onu, hatta öylesine çok seviyordu ki kılına zarar gelse canı yitip giderdi. Gösteremedi Yiğit sevgisini. Son 2 ay bir duvar örmüştü iki kardeşin arasına. Alkan öylece izledi abisini boş gözlerle. Yiğit ceketini almış kapıdan dışarıya atmıştı kendini. Artık aynaya bakamıyordu. Işığı sönmüş gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Durduramadı tutamadı yaşlarını. Son kez sarılamadı kardeşine. Bu gün bitecekti işkencesi onun. Zehiri almazsa 10 gün içerisinde bedeni içten içe çürümeye başlayacaktı ve ölümü en uzun, işkence verecek bir şekilde olacaktı . Yalnızca 10 gün bedeninin içten içe sanki oyulduğunu hissediyor, acıdan kıvranıyordu. Yumruğunu dişlerinin arasında sıktı gözyaşlarına hakim olmak için. Bu gün son kez o zehirden yüksek doz alacak ve geberip gidecekti. Telefonunu içerde unuttuğunu farketti o an. Aslında telefona ihtiyaç duymuyordu ama içeriye girmek istedi, en azından son kez görmek istedi aslanını. Gözyaşlarını hızlıca sildi ve içeriye koşar adım ilerledi salonda oturduğunu gördü kardeşinin.
"Telefonumu unutmuşum" dedi. Telefonu masanın üzerindeydi, biliyordu ama bilmemiş gibi yaptı onu daha fazla görmek, hissetmek için. "Kalk. Koltuğa bakacağım" dedi sertçe. Asla gözlerine bakmadı Alkanın.
"Masada" dedi Alkan başıyla masayı işaret ederek. Yiğit yavaşça ilerledi ve masadan telefonunu aldı. "Abi" dedi Alkan ilk ve son kez yalvaracağını bilmeden. "Hatırlıyor musun? Küçükken hep gözlerimizle anlaşırdık. Babam kızardı hep kendi aranızda saçma sapan konuşmayın diye. Bu gün gözlerime bakmıyorsun sevgini gözlerinden görürüm diye. Abi görüyorum, gizlesende gizlemesende hissediyorum. Şuan ben senin hatalarını yüzüne vuruyorum belki azıcık aklın başına gelir diye. Ama eskiden bırak hatalarını söylemeyi, sesimi bile yükseltmeye çekinirdim. Bu sefer sana yalvarıyorum. Abi bana bunu yapma. Ne kendine ne de bana. Biz annemizi 17 yaşında kendi ellerimizle toprağa verdik. Babamız var ama yok abi. Varlığı bile acı. O bir acıyı daha kaldıramaz bunu bize yapma. En özel hastanelere gideriz yemin ederim seni öylesine tedavi etdiririm ki yeniden doğarsın hayata. Kimseyi bulaştırmam sana. Kimseyle karşılaşmak zorunda kalmazsın. Yalvarıyorum abi." dedi Alkan gözündeki yaşa hakim olamadan. Yiğit kardeşini ilk kez böyle görüyordu. Alkan hep sert, duygularını asla belli etmeyen bir yapıya sahipti ama şuan karşısındaki adam sanki bambaşka birisi gibiydi. Hiç bir şey söylemedi Yiğit. Baktı karşısındaki genç adama uzun uzun. Daha sonra telefonunu aldı ve çıktı evden.