6 Bölüm

39 1 7
                                    

"Poyraz Karahan saat 8 itibarile İstanbulda bulunmanız gerekecektir." Telefonu açtığı an arabayı dolduran tok bir sesle artık ne yapılması gerektiğini ikisinide iyi biliyordu. Poyraz artık gömleğinin ikişer düğmesini açmış, kravatını gevşetmiş, nefesleri sıkılaşmıştı.

"Arabayı benim kullanmamı ister misin?" diye sordu Asena endişeli sesiyle. "İlacın nerede?"

Poyraz torpidodan aldığı viskiyle beraber ilacı cebinden çıkarmış ağzına atmıştı. Onun bu hallerine alışmıştı Asena. Arabasının içi her zamanki gibi içki şişeleriyle dolu olmasıda şaşırtıcı değildi.

Araba ani bir frenle durduğunda diğer arabaların kornaları, şoförlerin çığlıkları bir birine karışmıştı. Poyraz gözlerini irice açmış arabanın karşısında gördüğü küçük cılız kız çocuğuna bakıyordu. Az önce  arabasıyla tamda onu öldürmek üzereydi oysa. Ellerini tekrar kravatına uzattı ve çekiştirdi. Kızı vurmamasına rağmen arabanın camları kırmızıya boyanmıştı, sanki gökten kan dökülürmüşcesine. Gözlerini sıkıca kapadı ve o an Asenanın sesini işitti kulakları. "Poyraz, poyraz bana bak. Kendine gel." diye tekrarlıyordu. Gözlerini açtığındaysa artık kanlar yoktu, o küçük kız çocuğuda.

"Yerime geç." dedi kısaca arabanın kapısını açarken. Asena yan koltuktan şoför koltuğuna geçerken, oda yan koltuğa kuruldu.

"Ne yapmaya çalışıyorsun sen Poyraz? Öldüreceksen kendini daha iyi yolları var emin ol. Siktir git geber. Ama bu şekilde değil. Alıcaksan eğer şu ilaçları düzgünce al." diye bağırdı karşısındaki adama. Dürüst olmak gerekirse bu ihtiyarın umrunda bile değildi onun bu yakarışları. Bu çıkışları Asena sık sık yapardı. Ne zaman işe yaradı ki? Boş bakışlarla kızı izledi. "Ayrıca telefonum o adamda kaldı. Nasıl buluşacağız onunla? Nerede?" diye sordu art arda Asena. Derince bir nefes aldı Poyraz.

"Senin telefonunu arayacağım ve o açınca İstanbula gelmesini söyleyeceğim. Bu kadar." dedi. Onun için her şeyin çözümü basitti.

"Dosyayla ilgili bir bilgin var mı?" diye sorarken bir eliyle direksiyonu tutmuş, diğer elini adama uzatmıştı. Açıp kapattığı parmaklarıyla ne dediğini anlamak zor değildi. Sigara. Poyraz cebinden çıkardığı sigara dalını verdiğinde, dudakları arasına sıkıştırmıştı.

"Hayır, yok." diye cevap verirken ceketinin cebinden çıkardığı çakmakla onun sigarasını alevlendirmişti.

**

"Ekibe haber ver hazırlansınlar." dedim arabayı kullanırken ve Poyrazın telefonu çıkarıp grup araması yaptığını gördüm. Teker teker aramaya katıldılar. Zeynep uykulu gözleriyle bir şeyler arıyordu. Gözlüğünü aradığına yemin ede bilirdim. Daha sonra Kaan katıldı saçlarını bir eliyle düzelterek. Cenk ise çeşitli küfürlerle giriş yapmıştı ışığı yakma zahmetinde bile bulunmamıştı. 3 dakika sonra Özge özenle kızıl saçlarını eliyle düzenlemiş, kamerada üzerini düzeltmeye başlamıştı. Hepimiz şaşkınca onu izlerken, "Ne? Karşınıza sefil halde mi çıkayım?" dedi sakince. "Niye aradınız lan bu saatte bizi? NİYE TOPLANDIK ŞUAN?" diye ani bir şekilde bağıran Cenkle hepimiz yüzümüzü buruşturmuştuk. Poyraz tamamen farklı bir evrendeydi. Başını camdan tarafa çevirmiş uyukluyordu.

"Yarın saat 8 gibi İstanbula varmamız gerek. Görev var. Yarın her şeyi konuşucağız." dedim hepsi dikkat kesilmiş beni dinlerken.

"Siz niye arabadasınız bu saatte?" diye sordu Kaan. O sırada Poyraz yüzünü ekrana çevirmiş onları izlemeye başlamıştı ama kamerada gözükmüyordu.

"Sana ne lan puşt? Anca uyuyun zaten. Bi sikim yapmadan anca uyuyun." dedi sinirle. Cenk hızlıca yataktan zıplamış ve ışığı yakmıştı.

"Adamla iletişime geçtik. Daha doğrusu o bizimle iletişime geçti. Yarın aramızda olucak." dedim sakince. Zeynep ve Cenk 'Ne?' diye bağırırken, hepsi şaşkınca beni izlerken telefonu kapattım. Otele varmıştık. Saat neredeyse beşe geliyordu.

SarmaşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin