Dodan-Oğul
Pilli bebek- Haram GecelerAcılar asla karşılaştırılmamalıdır. Ancak peki evlat acısı? Var mıdır ondan öte bir acı? Mutlu bir aile tablosuna baktığımızda, ilk sevgisi insanın anneden başlar. Anne kokusuna muhtaç olarak doğardu insan. Bir kız çocuğunun ilk aşkı babası olur, oğlan çocuğu ise hayran kalır babasına hayatı boyunca. Zaman bir kum saatinin çevrilişini andırırcasına hızla geçip gider. Yaşa doldukça karşısına bir insan çıkar, sevdayı tadar. Gözlerini karanlık bir perde değil, güneşin parlaklığını kıskandıracak bir ışık kör eder. Aşık olur, sevdaya tutulur. Bu sefer bir çocuk doğar aşklarının, sevdalarının bir nişanesi olarak. Gözlerinin önünde gün geçtikçe iyisiyle kötüsüyle, düşlerle, korkularla, aşkla büyür bebek. İlk gülümseyişiyle, hayata yeniden doğar anne, baba. Bir süre sonra tek varlıkları o can olur. İlk sevgiside, ilk aşkıda, önceliğide o can olur. O can yitip gidince koca bir hiçlik kalır geride. Hayalleri biter, gözlerindeki gülüş biter, gözleri ölümün sessizliği ile bakardı.
O gün Ceyhun gözlüklerini takmış, eski kanepesinde oturmuş, tesbih hazırlıyordu her zamanki gibi. Saçlarındaki aklara her geçen gün birisi daha ekleniyordu. Biriciğinin ölümünden sonra onun için hayat bitmişti. Sadece yaşamak için yaşardı. En azından oğulları bir babasının olduğunu bilsin diye. Oya ölünce ayrı bir eve çıkmak istemişti ama tek bir şartla izin vermişti Alkan. Ceyhunun kardeşi Helin her gün gelecek ve abisine yardım edecekti. Alkan ve Yiğit haftada bir kez gelirdi babalarının yanına.
Yağmur hala şiddetle devam ederken, Yiğit morga götürülmüştü. Bu sefer Alkan babasının yanına tek gidecekti. Hiç alışık değildi bu duruma. Peki nasıl söyleyecekti? Annesinin ölümüyle darmadağın olan babası oğlunun ölümüne dayanacak mıydı? Tahta kapının önünde durduğunda elini yavaşça kaldırmış kapıyı çalmıştı. Kapının kulpu içerden açılmış, karşısında teyzesini görmüştü.
"Hoşgeldin oğlum." dedi Alkanı gördükten sonra endişeli bakan gözleriyle. Etrafa kısa bir bakış atmış Yiğiti görememişti. "Oğlum ne bu halin? Yiğit nerde?" diye sordu Alkanın kolundan tutup içeriye sokarken. Helin onların annesi öldüğünde Alkana da, Yiğite de annelik yapmıştı. Yıllarca önce evlenmiş, bir kızı olmuştu. Kocası tarafından şiddete uğruyordu gençliyinde. Abisinin yardımıyla o bataklıktan çıkmış ve boşanmıştı. Yiğiti de Alkanı da çocuğu bilir, öz kızından ayırmazdı. Alkan cevap vermemiş, bakışlarını yerden kaldıramamıştı. Nasıl söyleyecekti? O daha kendisi kabullenememişken nasıl bunu dile getirecekti?
"Babam nerde teyze?" dedi sesi titrerken. Teyzesinin gözlerindeki korkuyu seze biliyordu.
"İçerde, tesbih hazırlıyordu. Bir şey mi oldu Alkan? Hele bir söyle bakiyim bana yavrum." dedi son bir umutla. Hissediyordu bir şeyler vardı. Alkan eskimiş evin salonuna doğru ilerledi. Babasını pencerenin önünde kanepede tesbihini yaparken gördü. Gözlerindeki hüzün asla eksilmiyordu. Yarın kardeşi gömülecekti. Evlat acısına dayanacak mıydı babası? Yanına ilerledi yavaş adımlarıyla. Ceyhun adım sesleri işittiğinde kafasını kaldırmış ve oğlunu görmüştü karşısında. Kalbi tekledi Alkanın görüntüsü karşısında. Kapıyı kaydı bakışları bekledi Yiğitin kapıdan içeri girmesini. Sonra bakışlarını oğlunun gözlerine dikti.
"Alkan, Yiğit nerede?" diye sordu yüreğindeki endişeyle. Alkan babasına nasılsın diye sormazdı. Bilirdi çünki hep aynıydı babası. Yaşamak zorunda olan bir bedendi. Gözlerini yerden kaldırdı ve babasının bakışlarını en derinlerinde hissetti. Gardını daha fazla tutamadı Alkan. Dizlerinin üzerine çöktü tam babasının ayaklarının dibine. Gözlerindeki yaşları kalbine sığamadı. Ceyhun o an bir kez daha öldü. "Alkan, Yiğit nerede?" diye sordu bağırarak.