4.Bölüm 'Uğursuzluğun Elli Tonu'

1.4K 123 35
                                    


Merhaba VPN'i keşfeden güzellerim :)

Bir şekilde yine birlikte olduğumuz bu süreçte sizlere güzel mi güzel bir bölüm getirdim. Bizimkilere yavaş yavaş alışmanızı umuyorum. Zira Hafsa içini dökmek üzere. Çok az kaldı...

Bir sonraki hafta sonu Cengiz yeniden geldi. İyiyim dememe rağmen yeniden Eskişehir'e kadar gelmiş olması kendimi sorumlu tutmama sebep oldu. Cuma gecesi yorgun argın geldiğinde doğrudan yatağına yatıp derin bir uyku çekti. O uyurken ertesi gün için yemek yapıp dolaba atarak bir işten kurtulmuş oldum. Sabah kalkıp yapmak istesem fazla zaman harcayacağım için tüm günüm gidecekti. Benim için en ideal yöntem işlerimi önden yapabilmekti.

Cengiz'in gelişi hem güzel hem de huzursuz olmuştu. Onsuz olan yaşamımda o kadar rahattım ki evin içinde gezinen bir erkek olunca rahatlığıma limon sıkılıyor gibi hissettim. Yanında şortlu pijamalarımı giymeye henüz hazır hissedemediğim için uzun eşofmanları tercih edip hafta sonunu kendime zehir etmeyi yeğledim.

Cumartesi günü birlikte kahvaltı ederken Cengiz başından geçenleri gülerek anlatmaya başladı. İş yerindeki insanların sorunlarını onun sayesinde az çok öğrenmiştim. Konuşmayı seven ve karşısındaki insanı kendisine bağlayan bir yapısı vardı Cengiz'in. Sıkıcı ekonomi haberlerini anlatsa dahi oturur dinlerdim. En azından bana nazaran enerji saçan bir yanı vardı. Kendimde olmayan enerjiyi vücuduma depolarken arsız gibi gülüyordum bir de. Anlattığı her şey çok komikti.

"İş yerin epey eğlenceliymiş. Yaş ortalamanız hep genç olduğu için galiba," diyerek nadir yorumlarımdan birini belirttim.

"Aslında yaşıtlarınla çalışmak biraz zor. Rekabet, hırs ve azim çok olunca iş ortamı geriliyor. Kafayı yememek için yaşadıklarımı gülerek anlatıyorum."

"İçten içe sen de hırslanıyorsun bence," dedim ve Cengiz'in kıvrılan alt dudağını fark ettim. Bu hareketi bile içindeki hırsı minik de olsa belli etmişti.

"Sadece onlar gibi açığa çıkarmıyorsun," diyerek konuşmamı sürdürdüm.

Çatalını tabağının yanına sabitleyen Cengiz gülümseyerek yüzünü bana çevirince duraksama kararı aldım.

"Doğru noktayı buldun. Sen beni çözüyor gibisin ama ben henüz seni çözemedim."

Omuzlarımı silkip kahvaltıma devam ederken ilgisiz gözükmeye çalıştım. Anında yanaklarım kızarmaya başladı.

"Basit bir kişiliğim var. Senin kadar dolu dolu bir karaktere sahip değilim."

Kafasını iki yana sallayan Cengiz "Sanmam. Sessizlerden korkmuşumdur her daim. Açılmayı bekleyen kara kutu gibi geliyorsunuz bana," dediğinde neyse ki gülmüştü. Aksi takdirde ne kadar sırrım varsa o anda itiraf edecek kadar etkilenmiştim.

Hafsa olarak ikiye ayrıldığımın elbette farkındaydım. Fakat daha önce hiç kimse ikinci Hafsa'nın varlığından dahi şüphelenmemişti. Cengiz hariç kimse! Evliliğimizin birinci ayında içimi görme konusunda istekli olan eşimi bir an önce postalamam gerekiyordu. Aksi takdirde kilitli kapının ardına sakladıklarım bir bir ifşa olacaktı.

"Abartıyorsun."

Konuyu kapatmak için öylesine bir yorum yapıp masadan kalmam işe yaradı. Cengiz gidene kadar bir daha konunun üzerinde durmadık. Sinemaya gidip, parklarda çay içip ve evde yatarak zaman geçirdik. Pazar akşamı yatmadan bir saat önce Cengiz'in getirdiği tavlayı ortamıza alıp birkaç el oyun bile oynamıştık. Neyse ki Eskişehir'e sadece okumaya gelmemiştim. Cengiz'in yorgunluğundan yararlanıp tavlada galip geldikten sonra mis gibi bir uykuya kucak açtım.

İçten İçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin