8.BÖLÜM: KURBAN
Yirmi iki yaş, aslında çok küçük bir yaştı. İnsan daha çok yolun başındadır, hayatta tam olarak ne yapacağını bilmeden oradan oraya savrulur. Bazen o savrulmaların arasından zararla sıyrılır, bazen de yeni bilgiler öğrenerek. Yirmi iki yaş aslında her şeyin başlangıcıdır.
Yirmi iki yaşındaydım.
Ancak ben birçok şeyi çok erken yaşadığım için, yirmilerimin en güzel zamanını erkenden tüketmiştim. Çünkü ne zaman ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bende her şeyi bir anda yapmaya başlamıştım. Belki de hayattaki en büyük hatam buydu.
Şimdi ise yirmilerimin en güzel zamanını dolu dolu bir genç olarak geçirmek varken, bana hayatı cehennem edeceğini söyleyen bir adamla evliydim. İnsanların bana bakışlarında beklenti vardı, oysa ben ne beklediklerini bile bilmiyordum. Nasıl başa çıkacağımı da, ne yapacağımı da... Hayatımın geri kalanında nasıl mücadele edeceğim hakkında bir fikrim yoktu. Daha doğrusu hayatımın geri kalanı olacak mıydı onu bile bilmiyorum.
Çok yorgundum.
Annem öldüğünden beri gerçek anlamda çok yorulmuştum. Ve artık bir noktada dinlenmek, sırtımı bir yere yaslayıp soluklanmak istiyordum. Ama bunu yapabileceğim kimse yoktu. Babam bile bir başkası için kendi canından olan kızını hiçe saymıştı. Yirmi iki yıl boyunca herkesin ilk bıraktığı kişi hep ben olmuştum. Bazen de insanlar beni bırakmadan, çeşitli bahanelerin arkasına sığınarak ben onları bırakmıştım. Hayat buydu. İnsanların canını yakmasına izin vermeyecektim.
Bir aynanın karşısındaydım. Gözlerimde ardı arkası kesilmeden yaşlar akıyordu. Bir kez daha kendi sesimi bastırarak, ağladığımı gören tek insanın karşısındaydım: Kendimin.
Kendime böyle anlarda dediğim her zaman tek bir şey vardı: Nasıl hissettiğimin bir önemi yok, devam etmek zorundasın. Çünkü benim kendimden başka kimsem yoktu. Kendimden başkasına güvenemez, sırtımı yaslayamazdım.
"Nasıl hissettiğinin bir önemi yok." Kısık sesli fısıltım boş banyonun içinde yayıldı. Yaşlı gözlerimle aynadaki yansımama bakıyordum. Akmış makyajım da umurumda değildi dağılmış saçım da. Umurumda olan tek şey hemen kendimi toparlamam gerektiğiydi. Sen babanın bana verdiği bir kurbansın Hevi. Haklıydı. Ben Balerlerin hiç düşünmeden onun önüne ittiği bir kurbandım. Kimse göz yaşı dökmemişti arkamdan, çünkü kurbandım. Kimse karşı çıkmamıştı, çünkü kurbandım. Bütün çünkülerin sonu aynı şeye çıkıyordu; ben kurbandım.
Titreyen ellerimle dolapların içine bakıp bir makyaj temizleme suyu aramaya başladım. Bana yabancı gelen bu banyo, oda ev... Artık buradaydım. Ve kesinlikle buraya ait değildim. Ne zaman bitecekti ait olmadığım yerlerle savaşım? Sürekli savaşmak bedenimi tüketmeye başlamıştı. Ne zaman bulacaktım kendime güvenli bir liman? Artık umudum gittikçe tükenmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARDELANOĞLU
General Fiction"Kader miydi yolları belirleyen yoksa insan mıydı kaderini oluşturan?"