Harabenin Yıkımı~8

142 17 40
                                    

Lütfen emeğimin karşılığında yorum yapın ve oylayın. Bir vote ve bir kaç yorum bence çokta zor bir istek değil. Yok yapmıyorsanız, kitabımı da okumayın!

Lütfen oylayıp, yorum yapmayı unutmayın sevgilerle Livmoren~🪻

Bir önceki bölümden hatırlatma:

Kendi evimize girdiğim gibi, banyoya gittim ve yüzümü yıkadım. Ağladığımın belli olmasını istemiyordum. Havluyla yüzümü kuruladıktan sonra, bamyodan çıkarak yatak odasına geçtim. Begüm çaresizce Ayazın yanında yere çökmüş bizi bekliyordu. Gözleri beni bulduğunda, " yüzbaşı şimdi gelecek " dedim ve sıkıntılı bir nefes vererek Ayaza yaklaştım.

Kafasının sıkıştığı dolap kapısını elimle yerinden oynatmaya çalıştım. Ama malesef çok ağırdı ve benim çabalarım onu birazcık kıpırdatmaya yetiyordu. Yüzbaşının sesini duyduğumda sinirlenmeye başladım. " Çekil şuradan, bişey yapamıyorsun zaten daha fazla zorlaştırma işleri ".

Sinirle dolabın kapısını elimle geri ittiğimde, açılan kapıyla birlikte, bakışlarım dirseğime kadar süzülen kanlara kaymıştı. Harika bu kez sıkışan benim kolumda ve ben bunu fatketmeden kendimi yaralamıştım. Ayaz özgür kalan kafasını kütleterek, bana döndü ve sarıldı. " Bitanesin be, kurtardın çok
şükür kafamı. Ölüyordum az daha " dediğinde kolumdaki kanı gördüğü gibi irkilerek geri çekildi.

Üçünün de gözleri dirseğime kadar süzülen kanlardaydı. Yanlarından geçerek dış kapıya doğru ilerledim. Ardımdan seslenen Begüme " peşimden gelmeyin iyiyim " diyerek kapıdan çıktım. Kapıdan çıktığım gibi aşağı indim ve kendimi dışarıya attım.  Biraz yürümeye başlamıştım ki, karşımda gördüğüm kişiyle duraksadım.

Asır çatık kaşlarıyla birlikte bana doğru geliyordu. Aramızda bir-kaç adımlık mesafe kaldığında, "üçüncü kat" dedim. Anlamayan gözlerle "ne?" dediğinde, "komutanla bişey konuşmaya geldin sanırım, ev üçüncü katta diyorum" dedim. "Yok ben sana gelmiştim Servin". Anlamadığımı belirterek kafamı salladım. Elini cebine atarak, bir kolye çıkarttığında gelme sebebini anlamıştım.

Hemen elimi boynuma çıkararak yokladım. Evet kolyem düşmüştü ve ben farketmemiştim. Elindeki kolyeyi göz hizama çıkararak "sanırım senin öyle değil mi?" dediğinde, hızlı bir şekilde kafamı salladım. "Düşmüş, nerede buldun sen?". "Kafede düşmüş" anladığımı belirterek kafamı salladım.

"Ellerini aç" dediğinde, şaşkın gözlerimi ona çevirdim. "Açsana" diye tekrarladığında avuçlarımı birleştirerek açtım. Kolyemi avuçlarıma bıraktığında, siyah gözleri gözlerimi buldu. Kolumu işaret ederek, "sanırım iyi değilsin, ben de değilim zaten. Beraber biraz yürüyelim mi?" dediğinde "olur" dedim ve birlikte yürümeye başladık.

"Koluna ne oldu?" dediğinde, "Biz bugün Begümle taşınmaya başladık. Ayaz da eşyaların yerini değiştirmemize yardım ediyordu. Kafası sıkışınca yardım etmeye çalıştım, bu kez de benim kolum sıkışınca, böyle oldu". Asır adeta sen ciddi olamazsın dercesine bakıyordu suratıma.

Kendini tutamayıp güldüğünde, kahkahalarının arasında, "kafasını sıkıştırmayı nasıl başarmış ya" dediğinde, o anlar gözlerimin önüne gelerek, ben de gülmeye başladım.

Gülüşlerimiz kesildiğinde, "hadi gel eczaneden bişeyler alıp koluna bir bakalım" dedi. Artık sakinleşmiştim ve zombi vücudundan farksız durmayan kolum için bişeyler yapmam lazımdı. "Tamam gidelim" dediğimde, "eskisi kadar inatçı değilsin" dediğini duydum. Ama bunu umursamadım. Zaten son zamanlarda hayatımda hiç bişey normal değildi.

Harabenin YıkımıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin