35. Size Ait Olan

96 9 0
                                    

Hyunjin'den

“Minho hyungun nesi var?”

Felix, elimi tutunca içine saplandığım çaresizlikten kurtulma ümidiyle ona baktım. Ela harelerin oynaştığı gözlerini zorlukla açmış, uykunun şişirdiği dudaklarını büzmüştü. Havluyla sardığım bileğimi yavaşça arkama saklayıp şakağına öper gibi eğilerek kulağına fısıldadım. “Bastırıcılarından getirir misin?”

Felix uykunun kollarından ani bir hareketle silkinip kurtuldu. “Kızgınlığa mı girdi?” Orası, bunun için en uygun yermiş gibi omzumun üzerinden dolaplara bakıp Minho’nun kızgınlığa girdiği son tarihten itibaren hesap yapmaya çalıştı. Tekrar bana döndüğünde kafası karışık görünüyordu. “Erken değil mi? Kızgınlık öncesi olmasın?”

Engel olamadığı bir güdüyle eğilip büküldüğü için Minho’nun olduğu yerde gittikçe küçülen vücuduna bakınca bu tahmininde yanıldığını anlamıştı. “Kokusu bile değişmedi ama?”

“Ruh eşlerinden biri olmalı” dedim. Bunu yüksek sesle söylediğim için omeganın boynumdaki damarlara bastırdığı pençelerini hissedince hafifçe kaşlarımı çattım.

“Ama bu haksızlık” dedi Felix.

Minho’yu rahatlatmak için ona sarılmak istediğini bal kokusunun hafif aromasını alınca anladım. Feromonlarına alışkın vücudum istemsizce gevşedi.

“Evet, biliyorum. Onlar şu an birbirlerine sahip ama Minho burada, bizim yanımızda.”

Minho zorlukla doğrulmaya çalışınca Felix ileri atıldı. Elindeki bira kutusunu bırakmadan dizlerinin üzerinde ilerleyerek çekmecelere ulaşmak istediğini fark edince Felix’i kendime çektim. “Çikolata yok mu evde? Odada falan? Varsa getirsene.”

Felix bunu neden istediğimi anlar anlamaz başını kararlılıkla sallayarak dışarı çıktı.

Minho küçük bir iniltiyle ellerini yere koyduktan birkaç dakika sonra zemini kaplayan fayansın soğukluğunu fark ederek kendini zorlamaktan vazgeçti. Yüzüstü yere uzandı fakat çok geçmeden bedenini vuran acılardan sakınmaya çalışarak karnına çektiği dizlerine kollarını sardı.

Neden konuşmadığını ya da ruh eşlerinden birinin adını sayıklamadığını anlamıyordum. Bu durum, yanına yaklaşmama engel oluyordu. Artık kızgınlığa girdiğinde ona dokunup dokunamayacağımı bile bilmiyordum. Bundan rahatsız olacak mıydı? Temasımdan kaçtığını düşünmek, kurdu sinirlendirmişti. Dişlerimin arasından hırladığımı fark ettiğimde Felix’in korku dolu bakışlarını üzerimde yakaladım.

“Gitsene sen buradan. Ben ilgilenirim onunla.”

Elinde bir çikolata kutusu vardı.

“Onu nereden buldun?”

“Odada.” Kapağını açtığı kutuyu Minho’nun yanına götürürken fısıldıyordu. “Hyung… Al…”

Minho, çikolata kokusunu aldığında gözlerini zorlukla açtı. Başını hafifçe doğrultup on dakikadır yoksunluğunu çektiği kokuya büyük bir ihtiyaçla atıldı. Bira kutusunu da aynı anda koklamaya çalışırken yanağından süzülen gözyaşı, benim için bardağı taşıran son damla oldu.

“Canı mı acıyor Jinnie? Neden ağlıyor?” Felix gözyaşını küçük parmaklarının ucuyla alıp alnına düşen saçlarını yavaşça geriye itti. “Onu yukarı taşıyalım, n’olur. Burada kalması beni çok üzüyor.”

Mutfak kapısından geriye döndüm. Nasıl olsa odasına çıkacaktım. Çıkarken onu da götürebilirdim. Onu taşımak için sırtını ve bacaklarının altını kavradığımda ellerindekini alacağımı zannetmiş olmalıydı ki ağlarken itiraz etmeye başladı.

mine // OT8 🔞 ¬¬ (omegaverse)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin