beş

1.1K 42 2
                                    

" İyi ki doğdun, Pınar. İyi ki doğdun, iyi ki doğdun, mutlu yıllar sana." Kapımı açtığımda, unuttuğum doğum günümü kutlamaya gelen arkadaşlarıma baktım. Aslı'nın elinde duran pastaya baktım. Gözlerimi kapatıp, dilek dilemeye çalıştım. Ne dileyeceğimi bilemiyordum.

" Hadi kızım üfle artık." dedi, Yasemin. Ne dileyeceğim zaten diye düşündüm ve dilemeden üfledim.

" Bravoo." diyerek, alkışlamaya başladı Hicran. " Gel kız bir sarılayım sana."

" Ay gel kız." dedim, yanına gidip sarılarak. O sırada tam karşımda duran asansör açıldı. Kim olduğunu tahmin etmek zor değildi.

" Ay bende sarılacağım. Gel buraya." diyen Yasemin'in yanına gidip, onada sarıldım. Geçerken bakışları bendeydi. Ona bakmıyordum ama biliyordum.

" Ama ben burada ağaç oldum. Hadi kızım geçelim içeriye. Bende sarılacağım daha doğum günü kızına." dedi, içeri geçerken. Hicran ve Yasemin'in içeri geçmesinin ardından dönüp, son kez ona baktım. Son değil hatta ilk kez. Bana bakıyordu. Birşey diyecek gibi birkaç kez ağzı aralandı fakat hiçbirşey demedi. Kilide takmış olduğu anahtarı çevirip, içeri girdi.

" Kız, kimdi o oğlan? Bakıcam diye sana boynu koptu." dedi, Aslı omzuma dokunurken.

" Aman boşver onu, gel hadi." deyip, sıkıca sarıldım. Aslı benim çocukluk arkadaşımdı aynı zamanda en yakın arkadaşımdı. Uzun zamandır işi yüzünden burada değildi. Doğum günüm için işini bırakıp gelmişti. İyi  ki de gelmişti.

" Ben yanlış görmediysem eğer Pınarcık, yan komşun Barış Alper Yılmaz." dedi, Yasemin.

" Evet, doğru görmüşsün."

" Neee? İnanmıyorum. Ben niye görmedim ya." diye yakındı, Hicran. Kendisi fanatik bir Galatasaraylıydı.

" Görüp ne yapacaksın o ırz düşmanını ayol." diye çıkıştı, Yasemin. Kendisi de Fenerlidir. Arkadaş grubumu sorgulamayın lütfen.

" Kızım sırf Fenerlisin diye çocuğu şey yapma şimdi."

" Fenerbahçeli olmamla bir alakası yok. Kendisi karı kız peşinde koşuyor. Kim bilir kaç kişiyi aynı anda yürütüyordur." O ne demekti öyle? Hayır eve kadın geliyor olabilir ama birde flörtleri mi vardı yani?

" Evet kızlar bu kadar maç sohbeti yeter. Tatlı yiyelim tatlı konuşalım."

...

Kızlar, çok oturmadan gitmişlerdi. Ben ise her akşam yaptığım gibi balkonumdaki çiçekleri sulamaya çıkmıştım.

Yan balkon boş gibi görünüyordu. Bu fırsatı değerlendirip, uzun uzun çiçeklerimi suladım.

Sırtım, yan balkona dönük bir şekilde çiçekleri sularken ayak sesleri duydum. Ardından çakmak sesi. Hiç fark etmemiş gibi çiçekleri sulayıp, içeri gireceğim sırada, " Pınar." dedi.

Sanki onu fark etmemişim gibi dönüp, " Sende mi buradaydın?" dedim, ciddiyetle.

" Çiçekleri seviyorsun herhalde." dedi. Bunu konu açmak için mi söylüyordu yoksa gerçekten merak ettiği için mi anlayamıyordum.

" Kasımpatıları seviyorum."

" Anlamı var mı?"

" Hepsinin farklı bir anlamı var ama benim için bir önemi yok." Kafasını sallayıp, gözlerime bakmaya devam etti. Bense nedensiz bir şekilde bakamıyordum gözlerine. Yere bakıyordum.

" Ben şey diyecektim aslında." dedi ve duraksadı. Tekrar gözlerine bakma fırsatı bulmuşken, susması ile gözlerimi kaçırmaya başladım.

Bu kadar özgüvensizliğimin nedenini bilmiyordum. Haksızda değildim. Neden bakamayacaktım ki gözlerine.

Başımı kaldırıp gözlerine baktım, "Hava serin, ne söyleyeceksen söyle."

" İyi ki doğdun." Sağol ya.

" Teşekkürler. Başka birşey var mı?"

Kafasını olumsuz anlamda salladıktan sonra," İyi geceler." dedi. Bir özür vardı aslında ama. Tek bir kelime etmeden içeri geçtim.

Ne kadar zordu bir özür dilemek. Ama Barış Alper Yılmaz ve egosu için çok zordu bu iki kelime.

" Ben anlamıyorum kardeşim. Neden bu kadar zor oluyor bu. Sanki benimle evlenir misin diyecek. Özür dilerim. İki kelime on bir harf. Yok ya bu adam kendini haklı sanıyor bence. Bir de gelip bana haklıyım desin hele bir. Bak ben onun o ağzını burnunu nasıl kırıyorum." Kendi kendime odamda söyleniyordum. Nedensiz bir şekilde aşırı sinirlenmiştim. " Sen hele bir ses çıkar. Hele bir o kadınların kahkahasını duyayım seni gebertmezsem bende neyim. Hayır yani sesleri de çıkmıyor artık. Acaba ağzını mı ba-" derken sözüm kapının çalması ile kesildi.

Koşup kapıyı açtığımda elini kapının pervazına yaslayan Barış Alper, bana bakıyordu.

" Ne var?" diye sordum, ellerimi göğsümde birleştirirken.

" Bir sakin mi olsan acaba?"

" Sakinim ben ne oldu?"

" Herşeyi duydum, Pınar." demesi ile buz kestim. Ah bu duvarlar yok mu.

" Ve gerçekten özür dilerim. Bunu az önce söylediklerin yüzünden demiyorum. Sadece söyleyecek cesaret bulamadım kendimde. Beni dinlemezsin diye düşündüm. O gün söylediklerimde haksızdım bunu kabul ediyorum. Benimle konuşmak istemeyeceğini düşündüm o yüzden diyemedim." dedi, sesi titrerken. Sus Barış, sus. Vallaha ağlarım sus.

Gözlerimin içine daha da anlamlı bakmaya başladı ve, "Özür dilerim. İki kelime on bir harf." dedi. Son dediği şey benim sırıtmama neden olmuştu. O da sırıtıyordu ve ben ne diyeceğimi bilemiyordum.

Ve neredeyse her kapıya çıktığımda duyduğum o asansör sesi duyuldu. Geçen gün gördüğüm, esmer ve her gelende olduğu gibi uzun bacaklı bir kadın indi asansörden. 

E sen basbaya şerefsizsin Barış Alper Yılmaz.

Barış arkası dönük olduğu için görmüyordu. Hâlâ bana bakıyordu. Bende gözlerimi bize doğru gelen kadından çekip, Barış'a baktım. "Yüzüne tükürmemek için zor tutuyorum kendimi."

Yüzüme anlamsızca bakarken, sinirlendi ve " Bende bu yüzden gelmedim işte. Böyle olacağını biliyordum." dedi.

" Barış, kapa çeneni. Git buradan. Seni ben yormayaym daha fazla." dedim ve arkadaki kadını gösterdim.

Kadın, " Barış." dediğinde arkasını dönüp kadına baktı. Sonra gözleri bir karış açılmış bir şekilde bana baktı.

Noldu Barış Bey. Yakalandın mı?

" Pınar, dinle beni bi..." dediği sırada kapıyı suratına kapattım.





in the name of love Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin