" Hoşgeldin." dedi, büyük bir heyecanla kapıyı açarken. Ne kadar gelmemek için kendimi tutsam da gelmiştim. Belki de gelmemem gerekiyordu ama artık çok geçti.
Ona karşı içimde garip bir his vardı. Bu, benim heyecanlanmama neden oluyordu. Her ne kadar fark ettirmemeye çalışsam da onu gördüğümde istemsizce gülümsüyor ve seviniyordum.
Şu anda ise bana o kadar masum ve güzel bakıyordu ki. Kapıyı ilk açtığında yüzümdeki ciddi ifade silinmişti. " Hoşbuldum."
" Geçsene." dedi, eli ile içeriyi gösterirken. İçeri geçtiğimde burnuma yemek kokuları dolmaya başlamıştı. Ben sadece onu dinleyip gidecektim. Kahve bile içmeyecektim.
Ben her ne kadar içimde ona karşı birşeyler hissediyor olsam da Barış benim için çok yanlış bir kişiydi.
Koltuğa doğru ilerleyip, bir kenarına oturduktan sonra onun oturması mı bekledim. Yüzünde ki neşe ile bana döndü." Evet Barış, seni dinliyorum."
" Önce bir yemek yiyelim."
" Ben konuşmaya geldim Barış, yemek yemeye değil."
" Aa olur mu öyle şey. Sen benim misafirimsin, bırakmam. Gel hadi." dedi ayağa kalkıp, elini bana uzattığında.
Hiç tereddüt etmeden elini tuttuğumda, tek seferde beni kendine doğru çekti. " Umarım yemeklerimi beğenirsin." dedi, burun burunayken. Bir eli belimde, diğer eli ise elimdeydi. Gözlerinin elasını daha yeni fark ediyordum. Saatlerce bakabilirdim bu gözlere.
" Göreceğiz." dedim, kısık bir sesle.
Ona bu kadar yakın olmam benim açımdan hiç iyi değildi. Elindeki elimi yavaşça çektim ve geriye doğru bir adım attım. Eli hâlâ belimde ve gözleri gözlerimdeydi. Herkese bu kadar güzel bakıyor muydu bu adam yoksa bana mı özeldi?
Bir süre daha böyle kaldıktan sonra boğazını temizledi ve " Soğumasın o zaman yemekler." dedi ve yavaşça belimdeki elini çekti.
Mutfağa geldiğimizde, çoktan masayı hazırlamış olduğunu gördüm. " Sana kuru fasulye yaptım. Yersin demi?"
" Yerim tabi." dediğimde yanıma gelip, sandalyemi çekti. " Çok kibarsınız, Barış Bey."
" Öyleyimdir." Bana özel değil mi demek istediniz acaba?
Ocağın üstünde duran tenceredeki yemeği tabağa koydu." Sen nereliydin?" diye sordu. Yemek koyduğu tabağı uzatırken.
" İzmirliyim." dediğime pek bir şaşırdı. Önümdeki yemekten bir kaşık aldığımda, sanki anaannemin yemeklerini yiyormuşum gibi hissettim.
" Ne güzel, İzmir güzeldir. Daha çok zeytinyağlı oluyor orada yemekler sanırım."
" Evet, öyle oluyor."
" Hangi bölümde okuyorsun hâlâ söylemedin." dedi. Bunları meraktan mı soruyordu gerçekten.
" İngiliz Dili ve Edebiyatı."
" Aa öyle mi? Şey peki bu Anıl, o da mı aynı bölümü okuyor?" Yine konu Anıl'a geldi. Ne güzel.
" Hayır, o Türk Dili ve Edebiyatı okuyor." dediğimde, gülmeye başladı. Daha önce Aslı da Anıl ile tanışırken bu tepkiyi vermişti. Bu kadar komik miydi bu?
" Nasıl tanıştınız peki."
" O bölümde okuyan bir arkadaşım sayesinde." Yasemin' in mahalle arkadaşıydı Anıl. Bizi o tanıştırmıştı.
" Anladım. Bana öğretisin o zaman."
" İngilizceyi mi?"
"Evet. Benim pek iyi değil, kendimi geliştirmem gerekiyor." Senin Türkçeni de geliştirmen gerekiyor ona bakılırsa.
" Müsait bir zamanım olursa yardımcı olurum."
" Nasıl? Beğendin mi?" dedi, yemeği kastederek.
" Gerçekten çok güzel olmuş. Ellerine sağlık."
" Afiyet olsun. Ne zaman istersen."
Bir süre sessizce önümüzdeki yemeklere odaklanmışken, " Pınar." dedi, bir anda. Önümden başımı kaldırıp, yutkundum. Konuya giriş yapacaktı.
" Efendim." dedim. Sesim çok kısık çıkmıştı.
" Ben herşey için senden gerçekten özür diliyorum. Sana hesap sormaya hakkım yok. Seni üzmeye de hakkım yok." dediği sırada devam etmesine izin vermedim.
" Barış, sen beni anlamıyorsun. Bak, biz sadece komşuyuz tamam mı. Ben senin evine kadın gelmesinden değil, beni rahatsız etmenizden şikayetçiyim." dedim ama yalan söylüyordum.
Evet, başta sadece seslerden dolayı rahatsız oluyordum ama artık evine gelen kadınlar beni rahatsız ediyordu. Bunu ona söyleyemezdim çünkü ona karşı birşeyler hissettiğimi düşünecekti ve söylersem eğer kendi kendime zarar verirdim. Her gün evine başka başka kadın gelen bir adamdan bana hayır gelmezdi.
" Ben... ben yanlış anlamışım." dedi, hayal kırıklığı ile. Niye bu kadar üzülüyordu gerçekten anlam veremiyordum.
" Neyi yanlış anladın Barış?"
" Boşver artık önemi yok." dedi, önünde tabağa bakarken.
" Var, Barış. Önemi var. Hayır yani eve kadın çağırıyorsun sonra da kendini bana açıklamak istiyorsun. Benim bunu yanlış anlamamdan korkuyorsun sonra bir bakıyoruz bir kadın daha. Ne yapmaya çalışıyorsun ben gerçekten anlamıyorum." diye çıkıştım. Sinirlenmiştim. Bu belirsizlik sinirimi bozuyordu. O ise karşımda bana öylece bakıyordu sadece.
" Sen benim kapıma geldikten sonra, evime kimseyi almadım. Neden bilmiyorum ama yapamadım. O gece dizinde uyumama izin verdiğinde, senin benim sonum olacağını düşündüm. Sonra da Anıl geldi ve evine sürekli gelip gidiyordu. Sevgilin olabileceğini düşündüm. Seni dinlemeden yargıladım. Evet, evime kadın geldi. Ben seni de kaybettiğimi düşündüm. Sonra da bir akşam balkonda Anıl ile eski sevgilisi hakkında konuştuğunu duydum. Onu teselli ediyordun. O zaman anladım aranızda birşey olmadığını. O gün kavanozunu getirdim sana hatta. Aslında ben verecektim ama sana kendimi açıklayamamaktan korktum. Seni tamamen kaybetmekten korktum. O gün evime gelen, kuzenimdi. Dün gelen kadını da ben çağırmadım, kendi gelmiş. Hemen gönderdim zaten. Ve sana bunları açıklamak, kendimi anlatmak, seni tanımak istiyorum."
Sadece bakakalmıştım. Karşımda Barış Alper Yılmaz yoktu sanki. Bunları o söylüyor olamazdı. Benim hislerimin tek taraflı olmadığı belliydi.
" Barış, beni yanlış anlamanı istemiyorum. Hatta senin de beni anlayacağını biliyorum. Kendini benim yerime koy, benim gözümden bak. Sen olsan, sana güvenebilir misin?" Haklıydım ve onu üzen şeyde buydu. Benim sonuna kadar haklı olmam.
" Haklısın, hem de çok haklısın ama senden sonra biri olmadı. Gerçekten olmadı, olmaz da. Ben artık bir kadın getirmem bu eve, sen olsan da olmasan da. Bana hemen inanmanı beklemiyorum. Sen bana inanana kadar beklerim, bekleyeceğim de." dedi. O kadar güven veriyordu ki sonrasında üzülmeyeceğimi bilsem hemen bir şans verirdim.
" Sana inanmayı gerçekten çok istiyorum." dediğimde, gözlerinin içi gülüyordu adeta. Buna karşılık bende gülümsedim.
" Bunun için elimden geleni yapacağım. Sana söz veriyorum, seni asla üzmeyeceğim." dedi, elini bana doğru uzatırken. Bende elimi ona doğru uzattım. Tam elimi tutacağı sırada bir anda her yer kapkaranlık oldu.
" Barış, ne oluyor?" dedim, korkuyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in the name of love
FanficYan daireden gelen sesler gün geçtikçe artıyordu. Artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Her gece başka bir kadın girip çıkıyordu...