" Biraz daha kalsan olmaz mı?" dedi dudaklarını büzerken.
" Saat kaç oldu Barış, kahvemizi de içtik. Artık gitmem lazım." dedim, oturduğum sandalyeden kalkarken. Benimle birlikte o da ayağa kalkmıştı.
" O zaman akşam yemeğe geliyorsun." dedi, kesin ve net bir şekilde.
" Barış, çok üzgünüm. Akşam arkadaşlarım gelecek yemeğe." dediğimde, çocuk gibi oflamaya başladı. " Sende gel istersen." dediğimde, mutlulukla yüzüme baktı.
" Gerçekten mi?" diye sordu.
" Gerçekten. Tanışmış olursunuz." Bu duruma en çok Hicran sevinecekti, fanatik bir Galatasaraylı olarak.
" Bu arkadaşlarının içinde Anıl yoktur umarım." dedi, şüpheyle kaşlarını kaldırırken.
" Yok merak etme. Aslı, Yasemin ve Hicran var." dediğimde, gözleri fal taşı gibi açıldı.
" Ben bu kadar kadının arasında ne yapacağım. Dedikodu mu yapacağız?" diye sorunca, kendimi tutamayıp kahkaha attım.
" Ne alakası var ya. Hicran da fanatik Galatasaraylıdır. İyi anlaşırsınız."
" İyi bari." dediğinde, gülümseyip kapıya doğru ilerledim.
" Yemeğe yardıma beklerim." dedim, kapıyı açarken. Adımımı atıp, dışarı çıktığımda bir cevap bekledim.
" E geleyim bari." dediğinde, yüzündeki tatlı gülümsemeye dayanamayıp yanağına bir öpücük bıraktım. Geri çekildiğimde, gözleri kapalıydı. Birkaç saniye sonra gözleri aralandığında, kendinden geçmiş bir şekilde bakıyordu.
Bir öpücüğün onu bu hale getirmesi beni bir hayli şaşırtmıştı. Sadece yanağından öpmüştüm aslında. İçten içe mutlu etmişti, bu görüntü beni.
" Akşam görüşürüz." deyip, evime doğru ilerledim.
...
" Canım, ben bir saate kızları alıp geleceğim. Var mı lazım birşey?" diye sordu, Aslı.
" Yok canım birşey lazım değil de birşey diyeceğim."
" Noldu kız? Korkutma beni."
" Yok korkulacak birşey değil. Ben Barış'ı da çağırdım yemeğe, size sorun olur mu?"
" Yok niye sorun olsun da sizin aranızda ne var? Bana neden hiç birşey anlatılmıyor, Pınar Hanım?" dedi, sitem ederek.
" Anlatmaya fırsatım olmadı. Sen İzmir'e gidip geldin o yüzden sen tamamen gelince anlatırım diyordum."
" O zaman yarın dışarı çıkıyoruz anlatıyorsun bana herşeyi."
" Tamam anlaştık." dediğim sırada kapı çaldı. " Hadi kapatıyorum ben, öptüm."
" Bende hadi görüşürüz." dedi ve telefonu kapattı. Bende o sırada kapıya gelmiştim.
Kapıyı açtığımda, elinde bir pasta tabağı ile Barış vardı. " Seviyorsun diye kek yaptım." dedi, gülümserken.
" Barış niye zahmet ettin." dediğimde, kapıyı aralayıp, elimle içeriyi gösterdim.
" Ne zahmeti ya? Sen seviyorsan eğer benim için zahmet değil, görevdir bu." Beni her seferinde tatlı diliyle güldürmeyi başarıyordu. Uzunca bir bakışmayı Barış'ın telefonu bozmuştu ama Barış hiç oralı değildi.
" Barış, telefonun çalıyor." dediğimde oflamaya başladı.
" Kim bu ya?" dedi, sinirle elini cebine attığında. Cebinden telefonunu çıkardığında, kimin aradığını görebiliyordum.
Çiko'm...
Çiko kim diye sorgulayan bakışlar atarken, " Of Kerem ya. Kusura bakma hemen bakıp, kapatıyorum." dedi. Derin bir nefes vermiştim. Arayan Kerem Aktürkoğlu'ydu.
" Sorun değil." deyip, mutfağa geçtim.
Tavuklu makarna yapacaktım. Yapabildiğim en iyi şeyi. Kaynayan makarna suyuna makarnaları attıktan sonra, Barış'ın adım sesleri mutfağa doğru gelmeye başladı.
" Kusura bakma. Ne yapıyoruz?" diye sordu.
" Ne kusuru, Barış. Önemli birşey değil demi?"
" Yok ya, sana geleyim mi diye soruyor."
" O da gelsin yemeğe. Hem Hicran onun hayranı bir tık. İyi anlaşırlar."
" Emin misin?" diye sordu, kaşları havaya kalkarken.
" Eminim Barış, ara hadi."
...
" Hoşgeldin Kerem." dedim, kapıyı açtığımda.
" Hoşbulduk yenge." dedi, güler yüzle.
Bir dakika bir dakika, 'yenge' mi?
Geç de olsa idrak ettiğimde, öksürmeye başladım. Yanımda duran Barış, ölümcül bakışlar atıyordu Kerem'e.
" Şey yani, yeğenim demek istedim." dediğinde, anlamsızca bakıyordum, Kerem'e. O da ne dediğini bilmiyordu.
" Ya şey, bizim Kerem herkese yeğenim der. Ondan şey etti o." dedi. Durumu kurtarmaya çalışıyordu ama artık çok geçti.
Ben sessizce onlara bakarken, arkadan asansör sesi duyuldu. Kızlar gelmişti. Önden yürüyen Hicran, Kerem'in ona dönmesi ile duraksadı.
Gözlerini açmış Kerem'e bakıyordu. Kerem ise ona anlamsızca bakıyordu. Belki de tırsmıştı.
" Biri beni tut-" demeye kalmadan, Hicran'ın gözleri kapandı. Kendini yere bırakmak üzereyken, Kerem bir çırpıda onu tuttu ve kucağına aldı.
" Gel Kerem." deyip, kapıyı iyice araladım. Kerem hızlı adımlarla içeri girip, Hicran'ı salona doğru götürdü.
Hicran'ı koltuğa bıraktıktan sonra, endişe ile bana bakmaya başladı. "Nesi var?" diye sordu.
" Şey biraz heyecanlandı da. Heyecanlandığında oluyor böyle." dediğimde, azda olsa rahatlamıştı.
" Neden heyecanlandı ki?" diye sordu.
" Seni gördü de ondan." dedi, Yasemin, kıkırdarken. Kerem ise buraya gelirken bir hayranı ile karşılaşacağını düşünmüyordu muhtemelen.
Yanı başımda duran Barış, kulağıma eğildi ve " Aklıma seninle tanıştığımız ilk gün geldi. Bende seni böyle kucağımda taşımıştım." dedi, alttan alttan sırıtarak. Hiç birşey demeden utançla kafamı eğdiğim sırada devam etti. " Yoksa sende mi heyecandan bayıldın?" diye sordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/375208021-288-k945728.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in the name of love
FanfictionYan daireden gelen sesler gün geçtikçe artıyordu. Artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Her gece başka bir kadın girip çıkıyordu...