on bir

1.1K 43 8
                                        

Kafamı kaldırdığımda, tam karşımızda duran Aslı ve Yasemin'in bize baktığını gördüm. Gülmekten ağızları yırtılacaktı.

" Aa siz tanışmadınız." dedim. Kızları göstererek, " Barış, Kerem; kızlar, Yasemin ve Aslı." dedim. " Kızlar siz zaten tanıyorsunuz." dedim.

" Memnun oldum." dedi, Kerem. Hâlâ Hicran'ın yanında oturuyordu.

" Memnun oldum." diye ekledi Barış.

" Bizde memnun olduk." dedi, kızlar.

" Bende daha çok memnun oldum." dedi Hicran bir anda, daha kendine gelememişken. Kerem ise ona gülümseyerek bakıyordu.

Kerem'in," İyisin değil mi, Hicran?" diye sorması Hicran'ın daha da heyecanlanmasına neden oluyordu.

" Seni gördüm daha iyi oldum." dedi, gülümseyerek.

...

" Eline sağlık yenge." dedi, Kerem.

Söylediği şeyi garipsemiyordum çünkü birkaç kez daha ağzından kaçırmıştı. Her ağzından kaçırdığında olduğu gibi Barış'ın ölümcül bakışları Kerem'in üstündeydi.

" Yenge derken?" dedi, Yasemin Kerem'e dönerken. Kendisi yemek boyunca Fenerbahçeli kişiliği ile boy göstermişti.

" Ya Kerem öyledir. Ne diyeceğini bilemez. Siz onun kusuruna bakmayın." diyerek toplamaya çalıştı Barış. " Ee sen hangi takımlısın Aslı?" diye sordu, konuyu değiştirmek adına.

" Göztepeliyim." dedi, kısa ve net bir şekilde.

" Sen de İzmir'lisin o zaman." dedi, Barış.

" Biz hepimiz İzmir'liyiz." dedi, Yasemin.

O sırada çalan telefonumu elime alıp baktığımda gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Babam arıyordu, hem de görüntülü. Kızların geleceğinide biliyordu.

" Kızlar, toplanın babam arıyor." dediğimde, herkes bir anda ayağa kalkıp hızla yanıma geldiler.

Telefonu açtığımda, " Oo bütün kızlarım da oradaymış. Nasılsınız bakalım?" diye karşıladı bizi. Kerem ve Barış'ın bakışları üstümüzdeydi.

Hep bir ağızdan, " İyiyiz." dedik.

" Ben özledim yavrularım sizi. Gelin artık, böyle olmaz." Aynı sokakta olduğumuz için neredeyse yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Babam kızları, benden ayırmadan büyütmüştü.

" Bizde özledik babacım. En kısa zamanda gelmeyi düşünüyoruz."

"Gelin tabi. Hem Göztepe Beşiktaş maçı var. Aslı kaçırmaz, değil mi?"

" Kaçırır mıyım Mustafa amca. O günü iple çekiyorum."

" Benim aslanımla kanaryam ne yapıyor bakayım. Hiç arayıp sormak da yok." dedi, sitem ederek.

" Mustafa amcam maçtan sonra aramaya yüzüm yoktu." dedi, Hicran. Onlar da büyük bir iddiaya girmişti. Babam kahkaha atmaya başladı. Hicran, bir an Barış ve Kerem'in varlığını unutmuştu.

" O Beşiktaş forması giyilecek." dedi, babam.

" Sözüm söz Mustafa amca."

" Ne yalan söyleyeyim ben bir ara korkmadım değil, kaybedeceğiz diye. O sarı kıvırcık var ya, bir oynadı bir oynadı. Hem asist hem gol, bir daha atacak sandım." dediğinde, Barış'a kaydı bakışlarım. Gururla sırtını dikleştirdi. Yüzünde bir gülümseme belirdi.

Kerem ise oradan el kol hareketleri yapıyordu, beni de sor diye. Hicran, Kerem'i kırmayıp, " Kerem nasıl oynadı Mustafa amca?" diye sordu.

Babam biraz düşündükten sonra, " O da iyi oynadı Allah var. Onunda bir golü vardı, ucundan kaçırdı. Atsaydı, baya konuşulurdu." dediğinde gururlanma sırası Kerem'deydi.

" Sema Teyze nasıl?" diye sordu, Yasemin. Fenerli olduğu için daha fazla konuşulmasına dayanamadı.

" İyi kızım, güne gitti. Hâlâ gelmedi bekliyorum işte. Yemeği de bana kitledi."

" Babam senin yemeklerin güzeldir. Hem ne olacak bir kerede sen yapsan." dedim, anneme arka çıkarak

" Karım istesin yaparım kızım zaten." dediğinde, aklıma Barış'ın kek getirdiğinde dedikleri geldi. İstemsizce gülümsemeye başladım.

" Neyse ben sizi tutmayayım kızım. Hadi Allah'a emanet olun." dediğinde, hep birlikte el salladık.

Telefonu kapattığımda herkes yerine geçmişti. Barış ise karşımda oturmuş sırıtıyordu. " Hoşuna gitti herhalde." dedim, sırıtmasına karşılık.

" Beşiktaşlı olabilir ama beni seviyor en azından." dedi. Babam onun bu evde olduğunu bilse, ta İzmir'den kalkıp Barış'ı vurmaya gelirdi.

" Sen hayal dünyanda yaşamaya devam et." dedi, Yasemin.

...

" Pınar, çay içelim mi?" Herkes gitmişti, Barış hariç. Kapının önünde durmuş, başını eğmiş yalvarırcasına bakıyordu bana.

" İçelim ama kahve de içtin. Uyuyabilecek misin?"

" Sen uyutursan, uyurum." dediğinde, utançtan kızarmaya başlamıştım. Bunu fark ettiğinde sırıtmaya başladı.

" Barış!"

" Tamam tamam sinirlenme. Gideyim ben o zaman." dedi, eli kapıya gittiğinde. Gitme dememi bekliyordu. Eli kapıdayken bir süre gözlerime baktı. " Eee birşey demeyecek misin?" diye sordu, beklentiyle.

" Ne diyeceğim?" Salağa yatıyordum.

" Gitme falan yok mu?" dedi, kaşlarını kaldırıp, masum masum bakarken.

" Olsun mu?"

"Olmasın mı?" Oyun oynuyorduk sanki.

" Barış, çay istiyorsan yapayım." dedim, çay istemediğini bilmeme rağmen.

" İstemiyorum." dedi net bir şekilde.

" Ne istiyorsun o zaman?" diye sorduğumda bana doğru yaklaştı ve bir elini belime attı. Yanağıma çarpan saçlarımı kulağımın arkasına attı. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

" Ben seninle uyumak istiyorum." dedi, hiç çekinmeden. Rahatlığı beni öldürecekti.

" Olmaz, sen iyi alıştın benimle uyumaya."

" Ya bir kere seninle uyudum şurda. Alışmama izin verirsen alışırım." dedi, eliyle belimin açıkta kalan kısmını okşarken. Kıpkırmızı olduğumun farkındaydım ama çaktırmamaya çalışıyordum.

" Olmaz dedim Barış. Git hadi."

" Ben sana böyle mi yaptım? Hiç misafirperver değilsin." dedi, kaşları çatılırken.

" Kusura bakmayın Barış Bey bizde böyle."

" İyi öyle olsun." dedi, belimdeki elini çekerken. Kapıya doğru ilerledi, bu sefer beklentisi yoktu. Direk kapıyı açtı ve çıktı.

Kapının önünde durduğunda," İyi geceler." dedim.

" İyi geceler de öpücüğü yok mu?" diye sordu tatlı bir gülümsemeyle. Ona her seferinde olduğu gibi dayanamıyordum. Yavaşça yaklaşıp yanağına bir öpücük bıraktım. Sonrasında geri çekilmek yerine diğer yanağını da öptüm. Sakalları dudaklarımı kaşındırıyordu.

Boşta olan elleri, yanaklarımı bulduğunda, yanağımı okşuyordu. Kendimi çektiğimde, gözleri yavaşça aralandı. Ardından gülümsemeye başladı. " İyi geceler."




in the name of love Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin