" Günaydın Mehmet amca." diyerek girdiğim fırında Barış'ı görmeyi beklemiyordum. Hem beklemiyordum hem de istemiyordum, dün akşamdan sonra.
O da beni görmeyi beklemiyordu. Şaşırmış ve aynı zamanda mahcup bir ifade ile bana bakıyordu.
" Günaydın külkedisi." dedi, Mehmet amca. Bana hep külkedisi derdi. "Buyur, Barış oğlum." deyip, elindeki poşeti Barış'a uzattı.
" Mehmet amcam sen bana iki tane zeytinli açma verir misin?"
" Hayırdır, külkedisi. Prensini mi buldun yoksa?" diye sordu, Mehmet amca. İki açma almak istememden dolayı demiş olmalıydı.
Bu soru ile Barış'ın meraklı bakışları bana çevrilmişti. Bu niye hâlâ buradaydı?
" Benim prens ayakkabıyı yanlış prenseslere denetiyor." Ne dediğimin gerçekten farkında değildim. Ne saçmalıyordum ben.
Barış üstüne alınmış olacak ki sırıtarak bana bakıyordu. Ne var dercesine başımı salladım.
" Eninde sonunda seni bulacaktır prensin." dedi, açmaları koyduğu poşeti uzatırken.
" Hiç sanmıyorum be Mehmet amca. Yolunu kaybetmiş benim prens."
" O zaman gerçek prensin o olmadığını anlarsın."
" Haklısın." dedim, parayı uzatırken.
Barış, tezgaha yaslanıp, bizi dinliyordu. Bakışlarımı ona çevirmemle olduğu yerde doğruldu. Mehmet amcaya dönüp, "Kolay gelsin ustam." dedi ve kapıya doğru ilerledi.
" Sağol, oğlum. Sana da kolay gelsin."
" Hadi Mehmet amcam gideyim bende. Dikkat et kendine."
" Sende kızım, hadi iyi dersler."
Dışarı çıktığımda, Barış'ın bir anda karşıma çıkması ile ufak bir çığlık attım. " Barış, ne yapıyorsun ya?"
" Korkuttum mu?" diye sordu alttan alttan sırıtarak. Yok canım ne korkması.
" Seninle uğraşamam."
Gitmek için adım attığımda, bileğimi kavradı. " Nereye ya? Beni bir dinle lütfen."
" Barış seni dinlemek istemiyorum."
" Kim senin prensin? Kime aldın sen bu açmayı?" diye sordu, kaşları çatıldığında.
" Ya sanane, sanane. Bak yine aynı şeyi yapıyorsun. Ben sana hesap sormuyorum. Kim diye sormuyorum. Sen de bana sorma lütfen." dediğimde, bileğimdeki elini yavaşça çekti.
" Pınar, yapma böyle lütfen." dedi, hâlâ gitmeme izin vermiyordu.
" Barış, yetişmem gereken bir okulum var. İzin verirsen gideceğim."
" Ben bırakayım."
" Ben kendim giderim. Hem bir de arabada tartışmak istemiyorum."
" Tamam söz veriyorum ağzımı açmayacağım." dedi, masum masum bakarken.
" Tamam." dedim, sessizce. Yüzündeki ifade yerini sevince bırakmıştı. Neden bu kadar mutlu olmuştu ki.
Arabaya bindiğimizde, dayanamayıp sordum. " Neden bu kadar sevindin?"
" Söyleyemem."
" Ya saçmalama Barış, söyle işte."
" Bir şartla söylerim." dedi, yandan yandan gülerek.
" Sen hep bir şart, hep bir iddia mı koyacaksın?"
" Başka çarem yok. Beni dinlemiyorsun." İnsan olaydın azcık dinlerdim.
" Neymiş o şart?"
" Akşam oturup konuşacağız. Sana kendimi açıklayacağım. Sonrasına sen karar verirsin."
" Sonrası?" diye sorduğumda, kıkırdamaya başladı. Ne demek istiyordu bu ırz düşmanı.
" Yani bana inanıp inanmamak sana kalıyor işte. Anlaştık mı?"
" Bakarız."
" Kızım, delirtme beni." dedi, direksiyonu sıkarken.
" Ben senin kızın değilim."
" Tamam güzelim, anlaştık mı?" dedi, kırmızı ışıkta durduğunda.
Güzelin?
" Sen neden kendini bana açıklama gereği duyuyorsun. Ben anlayamıyorum da." dedim, bedenimi ona doğru döndürdüğümde.
" Sen duymuyor musun?"
" Hayır, duymuyorum." dediğimde, yüzünün düştüğünü fark ettim.
" Bu beni üzer." Sen beni daha çok üzüyorsun be Barış.
Okula geldiğimizde, " Teşekkür ederim." dedim. Emniyet kemerimi çıkarırken, onun da çıkardığını fark ettim. " Sen nereye?"
" Okulunu merak ediyorum. Hangi bölümdü?"
" Barış, sen başka birşeyi merak ediyorsun sanki."
" Kime bu açma?"
" Kendime." Gerçekten kendime almıştım.
" İki açma mı yiyorsun sen?" Kendisi otursa beş açma yer gibi duruyordu.
" Evet, çok açım."
" Gerçekten mi?"
" Evet Barış, gerçekten."
" İnanamadım ama neyse."
" Niye yalan söyleyeyim."
" Tamam tamam özür dilerim. Hadi git sen iyi dersler."
" Sağol, tekrar teşekkür ederim." dedim ve arabadan indim. Okula doğru birkaç adım attığımda, hâlâ gitmemişti. Arkamı dönüp baktığımda, pencereyi açtı.
" Akşam bendesin." deyip, göz kırptı ve uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in the name of love
FanfictionYan daireden gelen sesler gün geçtikçe artıyordu. Artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Her gece başka bir kadın girip çıkıyordu...