5 Yıl Sonra
Bazen öyle şeyler olur da söyleyecek söz bile bulamazsın ya, aynı öyle olmuştu bize de. Her şeyin darmadağın olması, sonra yeniden ve en baştan toplanması bu kadar kısa sürer miydi?
Her zaman o Yeraltı denen yerde beni çeken bir şeyler olduğunu biliyordum. Bunca sır, bunca mahvolmuş hayat... bu kadarını beklemiyordum. Belki oraya hiç gitmeseydim şimdi annem olacak o kadınla evimizde oturuyordum. Hiçbir şey bilmeden... İşte insan şunu soruyordu bazen, kimse etliye sütlüye karışmasa daha mı iyi olacaktı? Herkes bir yalanın arkasında aynı hayatı yaşamaya devam etseydi, mesela Nuri Abi her gün pilav satsaydı, Mapus, Yiğit ve Kenan her gün üç kuruş para için dövüşseydi, İlyas'la ben de hafta sonları balığa çıksaydık.. daha mı iyi olacaktı? Yani cahillik sahiden de mutluluk muydu?
Babam ve kardeşimin yan yana duran mezarlarına bakarken bunları düşünüyordum. İçim acıyordu. Hiç baba olmak istememiş bir adam ve hiç çocuk olamamış bir adam yan yana yatıyordu. Sanki ikisinin de hayatını ben çalmış gibiydim. Sanki hepsi benim suçum gibi hissediyordum.
Çok uzun sürmedi ki zaten. Kenan hiç toparlanamadı, hiç kendine gelemedi. Yiğit'le yaşamak ona iyi gelir diye düşündüm ama öyle olmadı. Yalandan gülümsedi, rol yaptı ama ancak birkaç ay sürdü bunlar. Reşat Abi'nin tabancasını alnına dayamasına kimse engel olamadı. Sonrasında Reşat Abi iyice çöktü, Yeraltı dağıldı, alacaklılar peşini bırakmadı. Kaç dedik, belki yurt dışına çıkar diye düşündük ama, eski bahisçilerden biri onu vurdu.
Belki o anda, hayat bitti sanmıştım. Hepimiz öyle sandık. Yiğit de ben de Mapus da bu olanları kaldırmakta çok zorlandık. Sonra Kenan'ın bir notunu buldum ben, şöyle yazmıştı:
"Anıl,
Kendini üzme, sakın üzme. El yazım kötü biliyorum ama azıcık uğraşırsan okursun. Sana kızgın değilim. Kısacık bir süre de olsa, senin abin olmak beni çok mutlu etti. Seninle ve Yiğitle ve hatta o kel kafalı Mapus'la yaşamaya devam etmek isterdim. Sabahları yumurta kıramayıp seni güldürmeyi isterdim, yaşayamadığımız çocukluğumuzu yaşayalım isterdim. Ne bileyim mesela evcilik oynardık, sen Mapus'la evlenirdin ben de görümcelik yapardım. Gerçi görümceler hanımefendiler oluyor galiba tam bilmiyorum.
Neyse Anıl. Ben gidiyorum çünkü, bana yaşanacak bir hayat bırakmadılar. Benim yüzümden gözündeki ışık sönerse kendimi affetmem, o yüzden sen hep güleceksin ben de seni hep buradan izleyeceğim. Hafız da ölünce belki rüşvet falan verir beni cennete aldırır amin. Kendine dikkat et kardeşim, seni seviyorum."
Ben o zaman anladım bazı şeyleri. Kenan hiç sevilmedi, hiç başı okşanmadı, hiç oyun oynamadı. Ben güzel bir hayat süreyim diye o acı çekti, bunca şeye rağmen yıllar sonra benimle karşılaşınca beni kardeşi olarak kabul etti. Beni en çok üzen şey, ölürken bile hayaller kurmasıydı. Kenan, yaşamak istiyordu aslında. Mektuptaki göz yaşları ve dağılmış mürekkepler de bunun işaretçisiydi. İnsan intihar ederken ağlar mıydı?
Gözümden yine yaşlar süzülürken Mapus kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti. Saçlarımın arasını öptü.
"Şşş.." diye mırıldandı.
Yiğit de mezarı suluyordu. Gözünde akacak yaş bile kalmamıştı artık, bitik haldeydi. Mezar taşını öptü, sonra başını yasladı.
...
Herkes denize doğru bakıyordu. Zaten rakı masasının da eski tadı yoktu. Yiğit'in karşısı boştu, ben de Mapus'un karşısındaydım. Bir kişi eksiktik artık.
Yiğit rakısından bir yudum aldı, sonra iç çekti. Herkes sessizdi. Sonra masaya Nuri Abi geldi. Bir süre etrafta gözükmemişti ama Reşat Abi'nin ölüm haberini alınca geri dönmüştü. Ha bir de artık o ülkücü bıyığı yoktu.
"Yüzünüzden düşen bin parça." diye söylendi. Sonra o da bizimle birlikte denize bakmaya başladı. Şöyle iyi bir iç çekti.
"Mezarlıktan geldik abi." dedi Mapus, kısa bir özet geçti. Nuri Abi başını sallayıp anladığını belli etti. Sonra kendisine de bir bardak doldurdu.
Hepimize teker teker baktı.
"Bakın gençler. Olan oldu, ölen öldü. Sizler daha otuza anca merdiven dayadınız. Ben o tel örgülerin bir kişinin daha gençliğini çalmasına izin veremem." dedi.
"Hayat devam ediyor. Ölenle ölünmez, bütün cümleleri sıralayayım mı illa... Devam edeceğiz." dedi.
Ne kadar acı olsa da haklıydı. Devam etmek unutmak değildi, tüm yaşananları kalbine gömüp ilerlemekti. Biz de öyle yapacaktık.
Sonra yıllar birbirini kovaladı, vakit su gibi akıp geçti. Nuri Abi yine ortadan kayboldu, ben Mapus'la aynı evde yaşamaya devam ettim. Yiğit'in kardeşleri büyüdü, koca adamlar oldular. Güntekin Abi dükkanı Yiğit'e teslim edip emekli oldu. Onca yaşanandan geriye ne kaldı?
Çünkü ne kadar acı olsa da, hayat devam etti.
Bir gün Mapus bana gelip de ağlayarak teşekkür edene kadar hep kendimi suçladım. Bana şöyle söyledi:
"Sen olmasan, ben de sıkardım kafama."
Çünkü ne kadar acı olsa da, gerçekler gün yüzüne çıkardı.
Çünkü ne kadar acı olsa da, gerçekler gün yüzüne çıktığında herkesin bir desteği olmazdı.
Çünkü ne kadar acı olsa da, herkes herkesi kurtaramazdı tel örgülerden.
Ve ne kadar acı olsa da... bazı insanların dünyada hiçbir zaman yaşayacak yeri olmazdı.
---
yemin ederim
elma sevenler derneği'nden sonra ilk kez bir sonu yazarken ağladım.
kıytırık bir final olmaması için uğraştım ama elimden bu kadar geldi. daha iyisini bekleyen ya da erken final olduğu için üzülen herkesten özür dilerim. keşke kafamdaki gibi yazabilseydim ama artık ömrü dolmuştu bu hikayenin.
şebnem ferah'ın da dediği gibi.
mayın tarlasında, yürüyüp durmuşum aşk sanıp da.
tel örgülerde durmamış, bi' delikten geçmişim.
elveda...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tel Örgüler (bxb)
General Fiction"Gözünün yaşına bakmam Anıl." -- Çarpıcı bir haber yazabilmek için illegal kafes dövüşü düzenleyen bir mekana sızan gazeteci, kendisini hiç beklemediği tehlikelerin ortasında bulur.