25

1.1K 105 54
                                    

Mapus'la eve doğru yürüyorduk. Kendi evimize değil, annem olacak o kadının evine gidiyordum. Ona hesap soracaktım. Kendimden geçtim, Kenan'a nasıl yaşatmıştı bunca şeyi? Hiç mi vicdanı yoktu? Küçücük çocuğu annesiz bırakmıştı. Göz göre göre Reşat'la büyümesine izin vermişti. Belki de her şeyden haberdardı, belki de o yüzden Yeraltı'na indiğimi öğrenince beni eve kapattı. Gerçekleri keşfedeceğimi biliyordu, neler yaptığını öğreneceğimi biliyordu. Reşat'la zorla birlikte olduğunu, yetmemiş gibi onu sevdiğinden ayırdığını, zorla evlenip bir çocuk daha yaptığını... Akıl almaz şeylerdi bunlar. Düşündükçe midem allak bullak oluyordu. İğreniyordum o kadından.

Mapus yanımda sessizce yürüyordu. Oldukça yorgun bir görüntüsü vardı. Yan gözle bana baktı. "Anıl, şimdi konuşmak zorunda değilsin. İstersen eve geçelim." dedi. Oysaki çoktan apartmanın kapısına gelmiştik. Başımı iki yana sallayıp kollarımı boynuna doğru uzattım. Hemen gülümsedi ve kollarını belimin etrafından geçirerek bana sıkıca sarıldı. Mapus'un hafifçe titrediğini o zaman fark ettim. Şaşkınlıktan kaşlarım çatıldı. Kendimi geri çekip gözlerine baktım. Çok yorgun ve uykulu bakıyordu.

"Sen iyi misin Mapus?" dedim. Sanki çok absürt bir şey sormuşum gibi bir ifadeyle başını salladı.

"İyiyim gülüm, ne oldu?" dedi.

"Titriyorsun." dedim.

Öksürdü. Bir şey demeden omuz silkti ama nedense gerildiğini hissetmiştim.

"Üşüdüm biraz." dedi. Oysaki Mapus çok sık üşümeyen bir insandı ve hava da soğuk falan değildi. Sebebini çok merak etsem de şimdi yapmam gereken şeyler vardı ve bu konuyu sonraya ertelemem şarttı. Mapus'un elini tutup sıktım. Bana yeniden gülümsedi.

"Ben kendim gideceğim. Konuşup döneceğim, başka bir problem istemiyorum." dedim. Mapus anlayışla başını salladı.

"Bir sıkıntı çıkarsa buradayım." dedi. Ona ne kadar teşekkür etsem azdı. Yanımda olduğunu iliklerime kadar hissediyorum, en büyük destekçim oydu.

Son kez elini sıkıp yavaşça bıraktım ve apartmana girdim. Ne düşüneceğimi bilmiyordum. O kadına ne diyeceğimi de bilmiyordum. Sadece hesap soracaktım, tüm bunları neden yaptığını anlamak için uğraşacaktım belki. Meğer hayattaki tek dayanağım sandığım o kadın, beni kendi babam ve kardeşimden mahrum eden bir şeytanmış. Bunun acısı henüz kalbime oturmamıştı ama elbet yakında hissedecektim.

Kapıyı çaldım. Kadın kapıyı açıp da beni gördüğünde önce biraz şaşırdı. Yüzüne şöyle kısaca bir baktıktan sonra içeri girdim. Ayakkabımı bile çıkarmamıştım. Buna aldırış etmedi, sanki zaten gelmemi bekliyordu. Kapıyı arkamızdan kapatıp bana baktı.

"Hayırdır oğlum? Niye düşmanınmışım gibi bakıyorsun?" dedi.

Sinirle güldüm. "Oğlum falan deme bana. Yaptıklarını bir bir anlatacaksın, ben de dinleyeceğim." dedim.

Derin bir nefes verdi. "Gel şöyle, içerde oturup da anlatayım." dedi. Hareketlenmediğimi görünce dudaklarını büzdü.

"Biraz olsun hatırım yok mu Anıl? Annenim sonuçta?" dedi. Hatırı olduğundan falan değil ama gerçekten de oturmak daha iyi geleceğinden hiçbir şey söylemeden odaya ilerledim. İkili koltuğa oturup bekledim. Kendisi de hemen arkamdan odaya girip karşıma oturdu.

"Bir su verseydim." dedi.

Kısaca "İstemez." dedim.

İyice yüzü düşmüştü. Bunları hak ediyordu, hatta daha fazlasını hak ediyordu.

Kaşlarımı çattım. "Anlat. Neden yaptın bunları?" dedim.

Sanki her şeyden bihabermiş gibi baktı. "Ne yapmışım?" dedi.

Tel Örgüler (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin