Bölüm 1 - Bilgin

1.4K 44 16
                                    

Kırımızda yeni yeşeren güz çiçekleri, ilkbaharın gelişini andırıyordu. Hala anlamadığım ve çözemediğim bir şey vardı, eski ev. Anlamamış olabilirsiniz fakat bu kırın hemen yukarısında eski bir ev vardı. Her sabah yanına gelir düşünceler kurardım kim var bu evin içinde diye. Oturur bir sürü araştırma yapardım. Giremezdim fakat. Ev, girilemeyecek kadar korkunç, bir o kadar da pis kokuluydu. Zaten giremezdim; Kilitliydi.


Neyse ki geçenlerde kulağıma, bir mil uzakta, küçük bir kasabada yaşayan oldukça yaşlı bir bilgin olduğu çınlandı. Uzun süre kırdaki erguvan ağacının altına uzanıp düşünmekle kafa yorardım. Düşüncemi delen iki soru vardı aklımda. "Gitsem mi ?" ve "Gitmesem mi ?". Aklıma bana göre yatkın olan, düşüncemi delen ilk soruya evet yanıtı vermekti.

Son kararımı vermiştim, gidecektim. Bu kararı dedem ile paylaşacaktım. Kimim, kimsem yoktu daha. Hemen odamdan çıktım. Dedemin odasına yöneldim. İçim, buruktu bu karardan sonra. Gitmesemiydim acaba ? Ama seçtiğim karar benim için en doğru yolda yer alıyordu. Fakat dedem her zamanki gibi sallanan sandalyesinde değildi. Cama uzanmış, içim, içim bakıyordu. Yağmur yeni durmuş, batan güneşin ışıkları ıslak ağaçların yapraklarında küçük mücevherler gibi parıldıyordu, aynı onun misket gözleri gibi. Masasından çayını alıp yudumlarken beni gördü.

Yüzümü sıcacık avuçlarının arasına aldı.

-Benimle mi konuşacaktın oğlum, dedi.

-Evet, dedim utana sıkıla.

-Neymiş konuşacağın şey benle yavrucuğum ?

Konuşmamda tökezleyerek,

-Şu bir mil uzaktaki kasabaya gideceğim dede, dedim.

Ciddileşerek,

-Peki neden, dedi. Bir sorunun mu var ?

-Yok, dedim. Kırımızın yukarısındaki eski evin sahibini bulmak için oraya gideceğim. Ama sahibi orada değil...

Sözümü kesti.

-Peki neden gidiyorsun ?

-Orada, buralı bir bilgin varmış. Ondan öğreneceğim.

Bir süre sustu. Düşündü düşündü...

Gözleri doldu.

-Torunum, seni yalnız başına bırakamam, dedi. Sen en büyük emanetimsin. Ananın, babanın yerini ben tutacağım.

-Biliyorum dede, dedim. Ama ben gitmek istiyorum. Geri döneceğim ya zaten. O zamanları düşün.

Bir süre sustuk. Suskunluğa cümle kattım.

-Nolur üzme kendini, diyebildim.

Yanına sokuldum ve ona sarıldım. Artık gözlerinden yaş dökülüyordu. Gözyaşları çenesinden doğru küçük bir akıntı oluşturuyordu. Göğsüne bastırdı beni. Dünyada gördüğüm en lutüfkâr kişi dedemdi. Bunun yüzünden zorla gidiyordum. Yoksa...


Ertesi gün, dedem bana azık torbamı hazırlamıştı. Helalleşme vakti gelmişti artık. Dedem ile sarıldık ve sonra helalleştik.

-Hakkını helal et dede, dedim.

Yüzünden akan gözyaşlarını silip,

-Sende yavrum, dedi. Sende.

Dedemin üzüldüğü kadar bende üzülmüştüm. Gecelerde uyumadan masal anlatırdı bana. Söz sözü, söz kapıyı açardı. Masal bitince, bilmece sorardı.

Aklımdan bilgin felan çıkmıştı.

Siz siz olun...

Eski EvHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin