Bölüm 12 - Yolun Sonu

182 14 5
                                    

ESKİ EV - FİNAL
Değerli okurum, işte serinin son bölümü. İyi okumalar:

Yapılacak son bir şey vardı, kaçmak ! Artık tabanları yağlama vakti gelmişti. Adımlarımı bir hayli artırıp, önüme, arkama bakmadan koştum büyük bir hızla. Adeta tozu, dumana kattım. Ama bu uzun sürmedi. Çünkü iki yerdende sıkışmıştım. İki yanımdan da taş, kaya, ne varsa geliyordu. Kaldım, kaldığım yerde öyle. Artık sonumun geldiğini farketmiştim.

Fakat, farklı bir şey oldu. İki yerde elektrik santraline gidiyormuş; kapılarıda kapandı üstten aşağa doğru. Derince bir oh çektim. Oturdum düşündüm buradan nasıl çıkacağımı. Burada da düşünecek bir şey yoktu. Sadece taş ve kayalar... Evet, kayalar !

Hemen üç adet taş alıp tabana vurdum. Çok küçük bir delikten hava geliyordu. Birkaç kişi beni kurtarmaya çalışıyormuş. Aralarında benim için,

-İşte bir kafa görüyorum.

-Evet, evet bende gördüm, diyorlardı.

Biraz daha çalışma yapıp, beni kurtardılar.

Bayılmışım.

Gözlerimi açtığımda buğulanmış bir şekilde mavi gözlü, kıvırcık saçlı ve gözlüklü bir adam gördüm yanlış hatırlamıyorsam. Herkes,

-Uyandı, uyandı gördünüz mü diyordu aralarında.

Aptalca kafamı kaşıdım.

-Burası neresi, dedim.

Herhalde mizah olsun diye,

-Bursa, İnegöl, dediler.

-Eyvah, dedim.

Merakla,

-Ne oldu, dediler.

-Beni acil işim var, diyerek hızlıca meydandan şehir içine giden yoldan gittim.

Koşar adımlarla, canımı dişime takarak yurdun güzelliklerini adeta bir tablo olarak düşünüp odağımı daima hedefime verdim. Artık birkaç sokak öteden düpedüz gözükebiliyordu hastane. Yayaların ne yaptığına aldanmayıp sokaklarda koşturdum. Çay taşıyan çıraklara, pizzacı adamlara ve telefonla konuşan adamlara çarpıyordum yanlışlıkla. Onlarda herkesin yaptığı gibi sataşıyorlardı.

-Hayatta ne kadar sorumsuz herifler var, diyorlardı.

Dönüp arkamı diyecek fırsatım yoktu. Tek sorunum, dedem ve amcamı görmemdi.

Ne yaptım, ne ettim fakat gözüktü gözüme artık hastane. Hastane kapılarına bakıyordum. Yoğun bakıma baktım, herşeyi düşürdüm yanlışlıkla. Kaçtım gittim sonra. Nerede olabilirdi dedem ve amcam. Hastanenin yanındaki camide bir ezan sesi duydum. Cenaze vardı. Yoksa...

Hocayı dinledim:

"Merhum Hacı Mustafa oğlu, Ramazan Seyitoğlu, ve oğlu Halil Seyitoğlu vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin."

Hoca, bu cümleleri ardı ardına söyleyince içim vuruldu. Adeta dizimin bağları çözüldü. Amcam ve dedem. Artık yoklardı hayatımda. İnanamıyordum. Sadece gözlerimden yaş dökülüp küçük bir akıntı oluşturuyordu. İçimi dökeceğim kişiler artık yoktu ve içimi dökemeyecektim. Hep böyle saklı kalacaktı.

Yanıma doktorlardan biri geldi. Ve bana bir mektup uzattı.

-Bunu deden, sana yazmış, dedi hüzünlü hüzünlü.

Mektubu açtım ve içimden okudum:

"Sevgili torunum, bu mektubu sana yazıyorum. Şimdi nerelerdesin bilmem fakat ben, bu kadar yaşayabildim. Allah'ın bir takdiri. Herkes bu hayatın sonunda ölecektir. Demek ki kaderim böyleymiş. Son cümlemde de, hakkını helal et benim canım torunum, diyorum."

Demek ki dedem önceden öleceğini biliyormuş. Olsun, kendisi şimdi siyah kefenle bizi bekliyordur. Ne olur üzme kendini dedeciğim... Siz, değerli okuyucularıma söylüyorum:

Siz siz olun... çok üzgünüm okuyamayacağım bu satırı.

SON...

Eski EvHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin