oradan oraya gidilen, tıpkı gerçekten tatildeymiş hissi veren ve bir saniye durmayan ve baism'in nadiren olduğu yeni bölümümüze hossgeldiniz efendimm
hikayenin başında bahsettiğim eğer full baism çiftini okumak istiyosanız bu muhtemelen sizin kitabınız değil dediğim kısım tam da bu bölüm için geçerli çünkü baism'i biraz koklatmış olabilirim bölüme NGPSMPT
yani umarım yarattığım diğer karakterleri sevmişsinizdir de onların muhabbetinden de keyif alırsınız bence çiçek gibi bir bölüm olduenjoyy ve yorum yapınn 🫶🏻🫶🏻
-
güneş ufukta herkesin gözüne gözüne girip rahatsız etmeye başladığı zaman varmışlardı pazara. ismail tam da ikindi sıcağında önündeki ve arkasındaki insanların seline kapılarak durmadan yürümeyi ve hangisinin daha iyi ve daha ucuz olduğunu anlamaya çalışarak hala ürünlerini satmamış olan üç beş tezgah arasında mekik dokumayı pek sevmiyordu ama bir yandan da görev adamıydı tabi. kızların poşetlerini taşıyacak, aksanından dolayı ferdi'yi yabancı sanıp kazıklamaya çalışan tezgahtarlardan koruyacak, arda'nın incik boncukçudan en gereksiz şeyi almasını engelleyecekti. tabi, barış alper'in de poşet taşıdığı için kasılan kollarını görürse bu da bir ekstra olurdu.
kerem ve irfan can'la birlikte kızların arkasında poşetlerini taşımak için dolanırken barış alper'in onlardan uzaklaştığını gördü ismail, hemen ardından eline tutuşturulan beş kilo domates dikkatini dağıttığı için nereye gittiğini görememişti ama. "sanırım domates tarlası açıyoruz?" diye söylense de ikiletmeden poşeti aldı özge'nin elinden.
"ismoş menemeni domatesten değil de senden mi yapmamı istersin?"
irfan can ve kerem var güçleriyle gülerken "mesaj alınmıştır." diyerek önüne döndü ismail.
barış alper'i bir sonraki görüşü irfan can'ın avokado satan bir teyzeyle pazarlık yaptığı tezgahın önünde oldu. aslında hiçbiri avokadoya öyle aman aman bayılmıyordu ismail'in bildiği kadarıyla ama arda tutturmuştu. irfan can da "annen de her gün avokado yerdi." diyerek ona karşı çıksa da paşa paşa pazarlık için oraya yönlenmişti bile.
barış alper ismail'in miyop gözlerinin odaklanmakta zorlandığı bir mesafede, bir takı tezgahının önünde, takı satan kızla konuşuyordu. köy pazarı olduğu için genellikle teyzeler ve amcalar vardı tezgahların başında ama barış'ın konuştuğu kız hemen hemen onlarla yaşıt duruyordu. giyim tarzı da tezgahın arkasında değil önünde duracak birine benziyordu daha çok, turiste benziyordu. pek işi yok gibiydi yani buralarda.
tabi ismail kızın kendisinden çok barış alper'in kıza gülmesinden ve kızın barış alper'in tezgahtan seçtiği bileklikleri barış alper'in koluna sararak ona göstermesinden rahatsız olmuştu. kafasını çevirip kerem'i aradı gözleri ama çocuk dilara'yla birlikte satıcı bir teyzeden yumurta almakla meşguldü ve oldukça da sakar biri olduğundan yumurtaları yeni doğmuş bebekleri edasında hassasiyetle seçip poşete koyuyordu. kerem haklıydı demek. ismail hiçbir zaman kıskanç biri olmamıştı ama hiçbir zaman birinden tam anlamıyla hoşlanmış da sayılmazdı. tabi barış alper'den, sadece bir buçuk gündür tanıdığı kişiden, tam anlamıyla hoşlanıyor muydu ki ağzının içinden yanaklarını dişliyordu o an?
barış alper'in nihayet bir bileklikte karar kılışını ve kıza uzatışını izledi ismail. bilekliğin neye benzediğini hiç görememişti ama kız, barış alper'in seçtiği bilekliğe bakıp beğeniyle dudak kıvırınca güzel bir şey seçtiğini varsaydı. gerçi, ismail'e neydi ki? muhtemelen bilekliği hiç görmeyecekti bile, belki barış alper kendine aldıysa ve tatilleri boyunca takarsa görürdü o kadar. tabi kendine almamış olma ihtimali de vardı, kime alıyordu acaba? ismail hem bilmek için yanıp tutuşuyor, hem de hiçbir zaman öğrenmek istemiyordu.