arkadaşlar hikayeyi tekrar okurken çok fazla kerem-dilara sahnesi yazdığımı fark ettim ama kerem'in hikayede ne kadar önemli bi karakter olduğunu anlamışsınızdır yani ve bunlar hani bazı elementleri vermek için yazılmış sahneler çoğunlukla
yani aslında dilara bi kişiden çok bi fikir demek istediğim bu MGPSMLTG lütfen dilara yerine istediğiniz kişiyi isterseniz altayı isterseniz her kimi isterseniz onu hayal edebilirsiniz umarım o sahnelerden sıkılmıyosunuzdur
ilk defa gecenin köründe atılmayan bi bölüm vaovv
çok tatlış ve içime sinen bi bölüm oldu keyfini çıkarın ve yorum yapınn 💗💗
-
ismail önce arda'nın yakasına yapıştığı adamın çocuğu rahatça birkaç adım ileri ittiğini görmüştü, hemen sonrasında onlara doğru koşan irfan can ve barış alper'i. hemen arkalarından gelen kerem, ferdi, çağlar ve cengiz'de diğer ikisinin gözündeki gibi deli bir alev yoktu ama neticede alevleri tutuşturmak için tek gereken şey bir çıraydı. adamın da kendi masasından kalkıp gelen arkadaşlarına ilk yumruğu ferdi vurmuştu.
mekandan çıktıklarında bile "abi adam bana dik dik bakıyordu! ne yapsaydım? sen bana böyle öğretmedin mi?!" diyordu arda bu kez de abisine diklenerek. çocuğun sesi yanağına buz tutan özge'nin buzu bastırmasıyla kesildi. "abla yavaş!"
"sus, almıyım ayağımın altına."
tabi mekandan atılmışlardı haliyle. adamın masasından kendi arkadaşları da gelince ortalık iyice karışmış, müzik kesilmiş, kavga kıyamet bağırış çağırış içinde bir güzel dayak yemişti ismail'in tayfası. adamın arkadaşları da aynı kendisi gibi hafiften iriceydi çünkü, irfan can ve barış alper hariç hiçbiri onlarla başa çıkamamıştı.
cengiz'in çağlar'ı ayağıyla dürterek "neredeyiz kanka?" diyen sesini duydu çocuk gibi, anasından emdiği süt burnundan gelince o yaşlara da geri dönmüştü herhalde. üstüne bir de sarhoştu zaten, tüm yükünü barış alper'in üstüne vermiş devrilmeden yürümeye çalışıyordu.
çağlar, ağzını açıp geri kapattı, cevabı bulamamıştı muhtemelen. sonra "ismail nerdeyiz lan?" diyerek topu ismail'e attı.
ismail sırtına aldığı ferdi'yi hafifçe hoplatıp pozisyonunu düzelttikten sonra (ilk yumruğu o attığı için en çok hasarı o almıştı) cevap vermeye hazırlanıyordu ki kerem'in büyülenmiş gibi gelen sesiyle "oğlum cennetteyiz lan." demesiyle ona doğru döndü. tabi o da doğru düzgün yürüyemez halde olduğundan dilara da onun koluna girmişti. kerem, dilara'ya doğru eğilmiş, büyülenmiş gibi ona bakıyordu kocaman gözlerle. "baksana." diyerek eliyle dilara'yı işaret etti. "cennetteyiz."
irfan can, yürümesine yardımcı olduğu çağlar'ı bir bisikletmiş gibi park ettikten sonra cebinden arabasının anahtarını çıkardı. "bu haldeyken bile bu hanımcılık akıl alır gibi değil."
tabi kerem arabasını sürebilecek bir halde olmadığı için hala ayakta kalan beş kişiyle ufak bir fikir alışverişi yaptıktan sonra kerem'in arabasını da ismail'in sürmesine karar verdiler. ismail, sırtındaki ferdi'yi arabanın arkasına atarken barış alper de çağlar ve cengiz'i yerleştirdi, sonuç olarak öne oturmak için de ikisi kalmıştı.
yolu irfan can daha iyi bildiği için önden o gidecekti, ismail onların arabaya yerleşmesini beklerken barış alper'e baktı yan koltuktaki. kafasını koltuğun başlığına yaslamış, irfan canların öndeki arabasını izliyor ve kalkmalarını bekliyordu sabırla. saçı başı dağılmış, burnundan aşağı beyaz gömleğinin yakasına kan damlamıştı. onun haricinde dudağının kenarında kurumuş kan lekesi hariç pek bir hasar almış gibi durmuyordu, en azından görünürde başka bir şey yoktu. hemen arka koltukta ağzı yüzü dağılmış, sızmakla uyumak arasında bir yerdeki arkadaşlarına bakınca barış alper'in ne kadar güçlü biri olduğu anlaşılabiliyordu. irfan can'la birlikte o olmasaydı ismail bile ferdilerin durumunda olabilirdi şu an.