ehee evt beşiktaşlı kuşdaşlar kervana hosgeldiniz (😔😔😔😔 şaka valla)
2-3 günlük bi boş vaktim oluşunca hemen dedim antalyama dönim kafayı toplim
ama öyle cok tatlı pozitif bi bölüm olmadı bazen de buruktur dimi be
antalyaya veda (mekansal olarak) bölümü iftiharla sunar efenimm bu bölümde ismailin zihninin çarkları bolca dönmektedirrenjoyy ve yorum yapın 🌸🌸
-
önce kenan gitmişti.
kenan, herkesin anne babasının hazırladığı yolluklar sağolsun, getirdiğinden bile ağır olan neon sarı bavulunu sürükleyerek dış hatlar'dan çıkarken güçlükle arkasını dönüp onlara el salladığında ismail'in yazın en başından beri kafasının bir kenarında olsa da bir şekilde ötelemeyi başardığı 'yazın sona gelmek üzere olduğu' düşüncesi bu kez öteleyemeyeceği kadar yoğun bir şekilde kafasına hücum etti. ağustos'un ortası gelmişti artık, önce kenan gidiyordu, sonra bir bir hepsi gidecekti. zamanı durdurmanın bir yolu olmadığını biliyordu ismail, bu yüzden içindeki bu sızıya rağmen kolunu, kenan gideceği için birkaç gündür epey huzursuz olan arda'nın omzuna atıp boştaki elini hala suratındaki buruk gülümseme eşliğinde onlara bakan kenan'a doğru salladı. kenan'ı vatan toprağından yolcu etmek her zaman zordu ama bu gidişe kenan'dan daha çok üzülen kimse yoktu, bunu da biliyordu ismail.
her sene hemen hemen bu zamanlara doğru hep o endişe başlardı zaten ismail'in yüreğinde. vakti gelince onlardan ayrılacağını, antalya'dan ayrılacağını bilirdi tabiki, duygusal biriydi ama aynı zamanda da realist biriydi, yine de bu her sene onlardan ayrılmayı daha kolay yapmıyordu. tabi bu sene barış alper'in de gidecek olması eklenmişti derdine; üstelik sadece bir hafta sonra, lig başlamadan takımının kampına katılmak için gidecekti, biletini çoktan almıştı bile. hiç değilse hemen ondan iki hafta kadar sonra, geri kalan herkesten önce de ismail'in okulu açılıyordu da herkesin gidişini tek tek izlemek zorunda kalmayacaktı ismail, tek seferde hepsiyle vedalaşıp tüm yol boyunca hüzünlü şarkılar dinleyecekti. geçen sene de böyle olmuştu, bu sene de böyle olacaktı.
kenan mümkün olan en geç bileti aldığı için saat neredeyse gece yarısına gelmek üzereydi ama evlere dağılmak yerine mert hakan abi'nin kafesine gitmeye karar verdiler, herhalde herkes biraz ismail gibi düşünüyordu. ayrılmalarına epey az kaldığı için kalan zamanlarını da olabildiğince birlikte geçirmek istiyorlardı; aynı şehirlerde olan veya antalya'da kalan birkaç kişi olsa da burada, yaz boyu geçirdikleri bu kıymetli zamanı yıl boyunca bir daha bulamayacaklardı, tecrübeyle sabitti bu.
kafenin bahçesine giriş yaptıklarında mert hakan abi çoktan oradaydı, ismail'in bir süredir hep aynı masada otururken gördüğü ve biraz da bundan dolayı birkaç sene önceki kendilerine benzettiği yeni liselilerle sohbet muhabbet ediyor, tıpkı birkaç sene önce ismaillere yaptığı gibi şimdi de onları güldürüyordu. onları öyle görünce suratındaki gülümseme eşliğinde kendi her zamanki masalarına giden arkadaşlarını takip etti ismail, zaten mert hakan abi de "abi şu hikayeyi bir daha anlatsana ya." diyen sarışın çocuğunun istediğini hevesle yerine getireceği esnada onları görmesiyle çocuğun omuzlarını sıkıp "beş dakika ara. reklamlar!" diyerek sohbetlerine ara vermişti bir süreliğine.
çağlar'la cengiz'in en baştaki, ikisinin de favori sandalyesi olan yere oturmak için oynadıkları üç turluk taş-kağıt-makası izledikten sonra bir yanına barış alper'i, bir yanına da arda'yı alarak stratejik bir şekilde oturdu ismail. zaten arda'nın diğer yanına da özge oturmuştu, arda destek hattı tüm hatlarıyla hazırdı yani, bugün mesai vardı.
çağlar'ın taş-kağıt-makası kazanmasıyla cengiz de "gel kankam, gel." diyerek yanındaki sandalyeyi çeken ferdi'nin yanına oturunca herkes yerleşmişti.