Bu kitaptaki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.
Bazen daha fazladır her şey. Sezen Aksu'nun şarkısında söylediği gibi ''Bir eşikten atlar insan.'' Ömrümde atladığım çok eşik olmuştu. Hepsi zaman geçtikçe daha da zorlaştı. Bazılarında tökezledim, bazılarını sırtladım. Ama hiçbir zaman pes etmedim. Yetiştirme yurdunda büyümüştüm. Beni yurda bıraktıklarında 2 yaşındaymışım. Değil annemi babamı, kendimi bile hatırlayacak yaşta değildim. Hiçbir zaman da kim olduklarını merak etmemiştim. Bana bu hayatı layık gören insanlar, eminim kenarda köşede kendi layık oldukları hayatı yaşıyorlardı. 18 yaşıma geldiğimde devletin esirgeme de büyüyen çocuklara sağladığı imkanlar sayesinde memur olabiliyordum. Ama ben hep asker olmak istiyordum. 11 yaşındayken askerlerin yurda gelip ''Sizin eviniz vatanınız. Ev demek illa çatısı olan bir yer değil. Kendinizi güvende, ait hissettiğiniz her yer evinizdir.'' demelerinden sonra kendini vatanı uğruna adayan bir asker olmaya karar vermiştim. Liseden hemen sonra Kara Harp Okulunu kazanıp, Ankara'ya hiç bilmediğim bir şehre gitmiştim. Bu mutlu haberi verebileceğim kimse olmadığı gibi, çok eşyam da yoktu. Sadece bir valizle harp okulunun önüne geldiğim o günü kaç sene geçerse geçsin unutamazdım. Çoğu kişinin annesi, babası, akrabaları onları uğurluyordu. Bazıları ağlıyor, bazıları gururla evlatlarına sarılıyordu. Ben ise orda durmuş bu manzarayı seyredip, kendimden başka kimsem olmadığına kendimi ikna ediyordum. O gün kendime şanlı bir Türk askeri olacağıma söz verdim. Ve bunu başarmıştım.
Yattığım ranzanın hemen üstünde Şimal, yan ranzamda ise Selin yatıyordu. Dün gece yüzbaşı henüz evlerimiz hazır olmadığı için taburda kalmamızı, bugün eğitimden sonra evlere geçebileceğimizi söylemişti. Hepimiz için birer ev biz gelmeden önce ayarlanmıştı bile. Selin'in uyuduğunu aldığı düzenli nefeslerden anlayabiliyordum ama Şimal için aynısı söylenmezdi. Neredeyse yarım saattir uyanıktı. Bunu fark etmemde ki sebep ise sıkıntılı şekilde aldığı nefeslerdi. Telefonuma baktığımda taburda toplanma saatimize 15 dakika olduğunu görmüştüm. Ranzadan doğrulmamla yatağın gıcırdaması ve Selin'in gözlerini açması bir oldu. O sırada Şimal de hemen ranzadan atladı. İkisi aynı anda ayakta dikildiğinde bakışlarımı üzerlerinde gezdirdim.
''Günaydın.''
''Sağ ol.'' Senkronize bir şekilde bunu söylemişlerdi. Askeriye' de nizam çok önemliydi. Ben akademiye girdiğim ilk gün öğretilen en önemli şey saygıydı. Saygı bir kere bozulursa, devamı gelmezdi.
''15 dakika içinde taburda olun.''
''Emredersiniz.'' Kapıyı kapatıp koridora doğru ilerlemeye başladım. Bugün gideceğimiz eğitimin oldukça zorlu olacağının bilincindeydim.
Toplantı odasının önüne geldiğimde yine en erken gelenin ben olduğumun farkındaydım. Masaya oturduktan 2 saniye sonra kapı açıldı ve içeri bütün erkek grubu girdi. İçlerinde üsteğmen olduğu için ayağa kalktığımda, diğerleri de bana selam verdi. Aybars üsteğmen oturun işareti yaptığında yerimize oturduk. Bizden yaklaşık 2 dakika sonra da kızlar içeri girip yerlerine yerleşmişti. Herkesin arasında bir sessizlik hakimdi. Odayı incelerken içeri Onat yüzbaşının gelmesiyle hepimiz ayaklanıp, asker selamına geçmiştik. Yüzbaşı başıyla bizi selamlayıp ''Dışarıda bir araba sizi bekliyor. Sizi biraz Hakkariyle tanıştıralım.'' dediğinde kaşlarım çatılmış ne dediğine anlam verememiştim. Sırayla herkes kapıdan çıkarken yüzbaşının bakışlarını yine üstümde hissedip ben de ona bakma gafletinde bulunmuştum. Ona bakmamla kapı eşiğine takılıp dengemi kaybetmem bir oldu. Beni kolumdan tuttuğu vakit bakışlarım kolumdaki eline kaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERTUNGA
ActionBirce Sağlam, Diyarbakır'da görev yapan bir Türk askeridir. Kendisine gelen telefonla, ''Pençe'' isimli özel bir time alındığını öğrenir. Görev için gittiği Hakkari'de hayatının aşkını bulacak, aynı zamanda geçmişten gelen bir gölgeyle savaşacaktır...