Birce Sağlam, Diyarbakır'da görev yapan bir Türk askeridir. Kendisine gelen telefonla, ''Pençe'' isimli özel bir time alındığını öğrenir. Görev için gittiği Hakkari'de hayatının aşkını bulacak, aynı zamanda geçmişten gelen bir gölgeyle savaşacaktır...
Merhabalar! Bölümü bir geçiş bölümü olarak düşünebilirsiniz. Bu bölümden sonra aramıza yeni karakterler katılıyor. 🔥 Her hafta elimden geldiğince bölüm atmaya çalışıyorum. Bunun için bile bir yorum ve oyu hak ettiğimi düşünüyorum. 💖 Okuyan herkes oy verse, bir de yorumlarını benimle paylaşsa emin olun bu benim için teşvik edici bir şey olur. 🙏🏻 Şimdiden iyi okumalar.💖
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İçimde adlandıramadığım bu duygunun adı neydi bilmiyordum. Onat'ı gördüğüm andan itibaren hoşuma gittiği kaçınılmaz bir gerçekti. Ama onunla zaman geçirdikçe, onu tanımaya başladıkça her şey daha başka bir hal almıştı. Yanında olduğum her an sanki küçük bir kız çocuğu gibi oluyor, bana temas ettiğinde ise içimdeki arzuyu durduramıyordum. Bunun adı her neyse adlandıramıyordum. Dudaklarımız birbirini bulmuş, sanki yarınımız yokmuşçasına beni öpüyordu. Ona karşılık verdikçe, öpüşünün şiddeti artıyordu. Kapının çalmasıyla kendimi o kadar hızlı geri çekmiştim ki, Onat'ın kaşları çatılmıştı. Bakışları gözlerimde oyalandıktan sonra derin bir nefes aldı ve ''Gel.'' demesiyle içeri erlerden biri girdi.
''Yüzbaşım, albayım sizi odasına çağırıyor.'' Onat başını sallayıp ere çıkabileceğini söyledikten sonra tekrardan bana döndü.
''Güvenlik önlemlerini arttıracak.'' başımı salladım. Anlayabiliyordum. Ben olsam muhtemelen ben de aynısını yapardım. Hiçbir zaman ''bana bir şey olmaz, ben çok iyiyim.'' triplerine giren bir insan olmamıştım. Çünkü yersiz özgüven insana her zaman hata yaptırırdı. Bunu çok acı bir şekilde tecrübelemiştim.
''Çıkalım.'' deyip önünden ilerlemeye başladığımda derin bir nefes aldım. Kendi ölümümden çok etrafımdakilere bir şey olmasından korkuyordum. Benim arkamdan ağlayacak kimsem yoktu ama diğerleri benim aksime şanslıydı. Albayın odasına geldiğimizi Onat'ın belimdeki hafif dokunuşuyla hissetmiştim.
''Sonuç her ne olursa olsun buradayım Birce. Artık yalnız değilsin.'' göz bebekleri bile bunu desteklercesine bana bakıyordu. Bir insan söylemeden yanında olduğunu nasıl hissettirir deseler, hiç düşünmeden Onat'ı gösterirdim. Başımı salladım ve derin bir nefes alıp albayın kapısını çaldım. İçeriden yüksek bir sesle ''Gel'' dediğini duyduğumuzda Onat önden, ben ise arkasından odaya girdik.
''Gelin çocuklar. Oturun.'' karşısındaki ikili koltuğa oturduğumuzda bakışları Onat'ı buldu.
''İçeride olan biteni kameradan izledim. Neden soğukkanlı davranmadın?'' sorusuyla birlikte olduğum yerde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Haklıydı. Askeriyede sorguda en büyük kurallardan biri, karşındaki seni ne kadar tahrik ederse etsin son noktaya kadar şiddet uygulamamaktı. Biz askerdik. Kimseyi dövemez, eşit durumda olmadığımız kimseye şiddet gösteremezdik.