Gideli daha bir gün olmadı ama ben seni çok özledim breathlashton .
Aynı zamanda her bölüme oy veren ve bol bol yorum atan justkhj 'e de teşekkür ediyorum.
•••••
Otobüs yolculuğu uzun değildi. Yarım saatten sadece biraz fazla. Bilerek en arkadan birkaç koltuk öne oturdum. Biliyordum ki Barış önlere yakın olmayı seviyordu, yanıma gelecek miydi görmek istemiştim. Sabahki konuşmamızdan sonra sadece valizlerimizi alırken yan yana gelmiştik ve onda da hiç konuşmamıştık. Yani ortamda bir miktar gerginlik olduğu inkar edilemezdi ama bizim kadar yakın iki 'arkadaş' olunca gerginlik içinde de rahat etmeyi başarabiliyordunuz. O yüzden yine hiç konuşmasa da gelip yanıma oturduğunda içim rahatladı. Başını omzuma yasladığında ise düpedüz mutlu oldum.
Benim için cam kenarını feda etmişti. Deli gibi midesi bulanacaktı. Kendini kötü hissetmesine gönlüm el vermedi. Sonuçta ben istediğimi almıştım, yanımda olmak istediğini biliyordum. "Yer değişmek ister misin?"
"Sen nasıl istersen."
"Hadi gel." Benden onayı alınca geçebilmem için koltuğundan kalktı ve ben çıkınca yerime oturdu. Tekrar başını omzuma yasladı. Dün gece ya da bu sabah hakkında hiçbir şey dememişti, öte yandan onun bakış açısından da ben dememiştim sanırım. Tek bildiğim burada olmayı o seçmişti ve şimdi omzumda yatıyordu.
Bir anda kaşlarını çatarak bana baktı. "Dün kulüpte de aynı tişörtü giyiyordun." Sen kulüpte hiç bana baktın mı ki?
"Evet ya, valize koymayı unutmuşum. Baktım artık bira kokmuyor, giyeyim dedim."
"Hâlâ biraz kokuyor."
Kafamı hafifçe eğip kontrol ettim. "Napalım, canın sıkıldıkça koklayıp anıları yâd edersin artık."
"Senin kadın şampuanı kokunu almayı tercih ederdim." Gülümsemeden edemiyorum. Biri beni durdursun lütfen.
Rahatsız olmasına sebep olduğumu umarak omzumu hareket ettirdim. "Senin ne alıp veremediğin var benim şampuanımla? Ayrıca unisex o."
"Kesin öyledir." Kıkırdayarak kafasını kaldırdı. Beni şöyle bir süzdü. "Üstünde ne yazdığını bilmediğin şeyleri giyme diyorum. Belki 'ben bir orospuyum' yazıyor. Belki şimdi havaalanında yanından İtalyan biri geçecek, sana gülecek. Neden anlamıycaksın."
"Barışcığım, belki bir İtalyan anlar ama bu tişört Latince." Yeşil tişörtün üzerindeki beyaz yazıyı okuyabileceği şekilde ona çevirdim.
Suratındaki hayret ifadesi paha biçilemezdi. "Hadi ya." Bir süre şaşkın şaşkın çevresine baktıktan sonra tekrar bana döndü. "Ben Latince konuşulmuyor sanıyodum."
"Orijinal hali konuşulmuyor."
Kaşları kalktı. "O zaman nereden biliyorsun ne dediğini?"
"Araştırdım." Uzanıp sırtını sıvazladım. "Bazılarımız futbol dışında şeylere de bakabiliyoruz."
"Ha ha. Futbol dışında bir şey ne işime yarasın?" Suratını ekşiterek sahte güldü. "Ee, ne demekmiş peki 'morior invictus, invictus maneo'?"
"Ölü bir dilden geldiği için birçok çevirisi var tabi ama bence en çok uyanı 'I die undefeated, I remain undefeated' (namağlup ölürüm, namağlup kalırım). Roma ordusunun sloganı gibi bir şeymiş."
"Tam da bizim takıma uygun." Fısıldayarak söyledi. Birlikte sessizce güldük. "Ne demezsin."
Biz liseli kızlar gibi gülerken Altay gelip yanımızda durdu. "Görüyorum ki boşanma gerçekleşmemiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Ve Vanilya (Ferdi x Barış Alper)
FanficAklımı anlayamadığım şekillerde karıştırsa da Barış'ın varlığı mıydı beni bu kadar iyi hissettiren? Güçlü gövdesinin benim duş kabinime çarpmasıyla düşüncelerinden koptum. "Orada 31 çekiyorsan haber ver. Ya kalkıp gideyim, ya yardım edeyim." Piysada...