12 - Tezgah

410 42 39
                                    

Hayatımda İLK defa böyle bir şey yazdım ve beni çok zorladı. Lütfen aklınızdan geçen bütün yapıcı eleştirileri istiyorum.

•••••

Düdüğün tanıdık sesi bütün tribünleri doldurdu. Sahanın köşesindeki topu tam istediği noktaya indirebilmek için vuruşunu aklında canlandıran Arda'ya baktım. Biraz geri gitti, hız biriktiriyorcasına olduğu yerde minik ve süratli adımlar attı, sanki bütün gücünü kullanacak gibi ilerledi, ayağını topla buluşturup ceza sahasına gönderdi. Ben gol atması gereken gruptaydım, önümde defans grubundan Kerem vardı. İkimizin de boyu kısa olduğu için zıplamamız çoğu zaman işimize yaramıyordu. Eğer maçta olsak ceza sahasının tam ortasındakilerden değil dış tarafındakilerden olurduk ki top kaçarsa kendi takımımıza geri alabilelim. Fakat şimdi antrenmanda görevim adam tutarken faule sebep olmadan zıplamayı ve topu kaleye göndermeyi pratik yapmaktı.

Top havada falso alarak ortaya doğru ilerledi, Merih'in kafasıyla buluştu ve orta sahaya doğru açıldı. O da defans grubundaydı. Köşeden Vural Hoca'nın sesi geldi. "Barış, Mert Müldür ve Kerem; faul. Mert Günok, daha yükseğe çıkabilmeni istiyorum. Arda, isabetin gelişmiş ama daha iyi olabilir. Kale direğiyle hizalanmaya çalış. Atmayan kim kaldı?"

"Ben." Hakan Abi elini kaldırarak kenara çekilen Arda'nın yerini aldı. Konu duran top olduğunda genelde aynı kişiler topun başına geçerdi. O yüzden duran top oyuncularımız isabetlerini çalışırken takımın geri kalanı da topu karşılamayı pratik yapıyordu. Takımın yarısı gol atmaya çalışırken diğer yarısı defanstaydı. Ne zaman bu antrenmanı yapıyor olsak ben genelde gol atmaya çalışan takıma atanırdım. Daha yükseğe zıplamamı istiyorlardı, biliyorum.

Düdüğün sesi bir kere daha duyuldu. Hakan Abi Arda'ya göre daha yumuşak bir hareketle topa vurdu. Mert Abi havada yakalayıp kucağında sakladı. Tabi o alır, onun ellerini kullanma izni var. Vural Hocanın sesi yine duyuldu. "Hakan, iyiydin. Barış, yine faul."

Barış'a baktım. Vural Hoca yanına gitmiş, bir şeyler anlatıyordu. Barış'ın omuzları yükselmiş, kendini savunur gibi bir havası vardı. İddiaya girerim yine 'fazla agresif oynuyorsun' konuşmasını dinliyordu. Onun yönüne biraz fazla dalmış olmalıyım ki omzuma yerleşen bir elle dikkatim dağıldı. Kerem de Barış'a bakıyordu. "Merak etme, bir şeyi yoktur. Her zaman dört ayak üzerine düşen kediler  gibidir o. Bir taraftan azar yese diğer taraftan övgü alır, yine de bildiğini okur."

"En azından 9 canı var." Kafamsaki bandanadan kaçan küçük saç parçasını geri sıkıştırmaya çalıştım. "Kerem. Bir anda aranız düzelmez farkındayım ama o senle iyi olmayı çok istiyor. Sen de köstek olma. Biliyorum, sen de pişmansın bu olanlardan dolayı."

"Ben bana yalan söyledi sanıyordum. Çok kırgındım, her yan yana geldiğimizde dostluğumuz ona ne kadar değersizmiş diye düşünüyordum. Şimdi her şey o kadar anlamsız görünüyor ki. Üstüne üstlük bir de haberimin bile olmaması gereken bir şeyi öylece açık açık sana anlattım." Bakışlarını uzakta kendini Vural Hoca'ya açıklamaya çalışan Barış'a çevirdi. "Ben çok suçlu hissediyorum Ferdi. O çok kızdı mı?"

"Hayır o sana hiçbir zaman kızgın olamadı, küsken bile. O sadece... Zor bir zamandan geçiyor, yanında duracak olabildiği kadar çok arkadaşa ihtiyacı var. Sen de onlardan biri ol."

Şefkatli gülümsememe karşılık verdi. "Bundan sonra pislik yapmadan önce gerçeğin aslını öğreneceğime ve ne zamanlarından geçiyorsa Barış'ın yanında olacağıma söz veriyorum."

Hakan Abi birden arkamızda belirdi. Kerem'le aramız düzelmeye başladığı için memnundu. Açıkçası bütün takım memnundu. Daha 24 saat bile olmamasına rağmen Barış'la Kerem aynı ortama girdiğinde gerginlik oluşmamasına önce herkes şaşırmıştı, sonra herkese iyi gelmişti. Hakan Abi ellerini sırtımıza attı. "Hadi çocuklar, hamlamaya başlamadan soğuma hareketlerine koyulun."

Limon Ve Vanilya (Ferdi x Barış Alper)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin