Önceki bölümde yazdığım tezgah kısmına özellikle pozitif ya da negatif yapıcı eleştiri istememe rağmen o kısım hakkında çok az geri bildirim aldım. Aklınızdan ne geçtiğini söyler misiniz lütfen? Ben de ona göre daha fazla, daha farklı ya da daha az o tarz yazıyım.
•••••
Dar odada sadece ciğerlerimizden zar zor çıkıp birbirimizin vücutlarına çarpan ılık soluklarımızın düzensiz sesleri kalmıştı, ve tabiki ikimizin de nefretinin odağı kapı zili...
'Bana aitsin' diyen bacaklarım Barış'ın beline dolanmayı bırakıp serbest kaldı. İki yanından tezgahtan aşağı sallandılar. Boynuma gömdüğü derin nefesler omzuma çarpıp aynaya yolunu buluyor ve sadece yarım saniye kalan buğular yaratıyordu. Beni kendine çekmek için kullandığı kollarını saldı ve biraz da üstüme yaslanarak tekrar tezgaha tutundu. Onun kavrayışından kurtulunca ben de, aynı anda bunca şeyi hissetmekten gerilen vücudumu serbest bıraktım. Soğuk aynaya değen sırtım anında irkildi ve tekrar Barış'ın göğsüne değdi, yardımcı olmuyor.
Arzu etmeden de olsa sarı saçlarını sertçe tutan elimi açtım. Derin bir iç çekti. Kendime not: saçlarıyla oynanmasından hoşlanıyor.
Omzuma bir öpücük bıraktı ve kafasını geri çekti. Kalp atışımı duyabiliyordum. Gözlerindeki arzuyu görebiliyordum. Dudaklarım dudaklarını özlemeye başlamıştı bile. Nasıl bu duruma gelmiştik? Ne zaman kalbim onun için bu kadar güçlü atmaya başlamıştı?
Barış'ın yüzünde muzip bir tebessüm vardı, 'yaramaz çocuk' tebessümü. Ona bakınca ben de gülümsemeden duramıyordum.
Bacaklarımın arasından çıktı, düşmek üzere olan havlusunu yakaladı ve eğilip dakikalar önce kendisi gururla yere attığı tişörtümü bana uzattı. "Ben giyinmeye gidiyorum, sen kapıyı aç."
Kafamı salladım ama ne olduğunu çözebilmiş değildim. Ben tişörtümü üstüme geçirirken Barış elini olması gerekenin 3 katı şiş olan şortumun üstünden kaydırdı "Buna da sonra devam ederiz artık." İçimden bir küfür fısıldadım ve tezgahtan atladım. Banyodan çıkmadan bir kez daha bana baktı ve yok oldu. Aynadaki yansımama bakıp derin bir iç çektim. Kendimde onu öpecek cesareti bulmam karşısında şaşırmıştım. Artık geri dönüş yoktu. Kıvılcım parlamıştı bir kere. Ya kalplerimizi aydınlatacaktık, ya yanıp kül olacaktık.
30 saniye önce en iyi arkadaşım bacaklarımın arasında değilmiş gibi, etkilerinden tamamen kurtulmaya ve normal görünmeye çalışarak kapıya doğru yürüdüm. Hâlâ çalıyor olması şaşırtıcıydı. Açtığımda Cenk Abi tam hareket edecek gibi göründü ama beni görünce durdu. Göze batan bir atmosfer oluşturmamak adına ellerimi cebime soktum, hiçbir şeyi saklamaya çalışıyor falan değildim yani. Cenk Abi beni tepeden tırnağa şöyle bir süzdü. "Sende bi gariplik var."
"Öyle mi?" Kaşlarımı kaldırdım.
"Saçın dağınık." Normaldir, iki dakika önce Barış'ın avuçlarındaydı.
"Duştan sonra taramadım, ondandır." Umursamazca omuz silkti. "Eminim öyledir. Barış burada mı?"
Kafamı odasına çevirip bağırdım. "Barııııış."
Üstüne yeni geçirdiği şort ve tişörtle Barış odasının kapısını açıp eşiğe kadar çıktı. Beni ve Cenk Abi'yi görünce daha fazla ilerlemedi. "Naber Barış?"
Barış suratındaki neşeli ifade düştü. "Ne istiyorsun?"
Cenk Abi kolunu omzuma attı. "Takım, ekip, çalışanlar falan aşağıda sohbet ediyorduk. Ne duydum biliyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Ve Vanilya (Ferdi x Barış Alper)
FanfictionAklımı anlayamadığım şekillerde karıştırsa da Barış'ın varlığı mıydı beni bu kadar iyi hissettiren? Güçlü gövdesinin benim duş kabinime çarpmasıyla düşüncelerinden koptum. "Orada 31 çekiyorsan haber ver. Ya kalkıp gideyim, ya yardım edeyim." Piysada...