Arkadaşlarımdan öğrendiğim kadarıyla bir miktar sosyopat oluyormuşum, insanların benden daha fazla duygusu varmış...
O yüzden duygusal anları betimlemekte zorlanıyormuşum. Biraz şaşırdım açıkçası.
Şaşırmak demişken dün gece Beşiktaş ne güzel averajın içine sıçtı fkşsödkftlgş, hiç şaşırmadım.
•••••
Odamızın balkonunda oturmuş, bulutların arasından alçalıp ağaçlara karışan güneşi, ve seyrimize sunduğu pembe-mavi gökyüzünü izliyordum. Serin ama üşütmeyen esintinin bir rahatlığı vardı. Ya da belki Cenk'in elinden kurtulmuş olmanın rahatlığıdır. Her şekilde gökyüzü pamuk şeker gibi, saçlarım rüzgarda uçuşuyor, elimdeki bardaktan İlayda'dan aldığımız Türk kahvesinin kavruk kokusu geliyordu. Kısaca... Hayat güzel, kuşlar uçuyordu.
Yaptıklarımızın bize sorun çıkarıp çıkarmayacağını çok düşündüm ama endişelenmenin bu saatten sonra yararı olmazdı. Olan olmuştu bir kere. Bir fotoğraf uğruna her şeyi riske atmıştık. Değer miydi peki?
Evet değerdi. Barış'la yaşadığımız her şeyi tekrar yaşayabilme şansım olsa göz kırpmadan kabul eder ve bir anını bile değiştirmezdim. Daha fazlasına sahip olabilmek için de bir karavanı bırak, gerekirse bir banka soyardım.
Onu gördüğüm anda kalbim hızlanıyordu. Bana baktığında gülümsememi tutamıyordum. Kahkahası döngüde oynattığım bir şarkı gibiydi. Dokunuşu yakıyordu ve ben elleri altında alev almaya razıydım.
İlişkilerim olmuştu. Ciddi ilişkilerim olmuştu. Özellikle lise yıllarında oldukça hareketli sevgililerim de olmuştu. Ama hiçbiri Barış gibi değildi. Barış sadece kalbimde değil aynı zamanda ruhumda bekleyen o kağıt kesiği kadar ince açıklığı bulmuştu. İçinden sığabileceği bir geçide dönüşene kadar fark ettirmeden usul usul beslemişti. Şimdi o kağıt kesiği bir uçurumdu ve benim yapabileceğim tek şey bu açıklayamadığım hislerin yavaş yavaş aşka dönüşmesini izlemekti.
Bardağı balkondaki masaya bırakıp içeri girdim. Banyoda aynanın karşısına geçtim. Tişörtümün yakasını koluma kadar sıyırdım. Barışın bıraktığı ısırık izi orada bekliyordu. Bunun intikamını almak için beynime bir not bıraktım ve yine kendimi tutamadan gülümsedim. O da bana baktığında yanakları kendiliğinden geriliyor muydu acaba?
Yine bir zil sesiyle omzumdaki ısırığı izlemeyi bıraktım. Banyodan çıktım ve kapıyı açtım. Ağır bir koku hızla odaya dalmaya başladı. Örgülü saçları ve tatlı, yuvarlak yüzüyle karşımda duran İlayda ekşiyen suratımı görünce henüz sormadığım soruya cevap verdi. "Barış mutfakta Semih ve Bertuğ'a bir şeyler yapıyor. Daha doğrusu bir şeyler yakıyor."
"Barış'la yaşayınca yaptığı yemek eğer pişmek istiyorsa pizzayı önceden söylemen gerektiğini öğreniyorsun. Hayatında daha bir kere bir şeyi, herhangi bir şeyi doğru miktarda pişirmemiştir."
Sessiz bir kahkaha attı. Sonra yanında getirdiği bez çantadan bir zarf çıkararak moralimi bozdu. "Sana geldi. Dün de bir tane gelmemiş miydi?"
Yine arkasında incecik el yazısıyla ismimin yazdığı zarfı aldım. "Merak etme, daha çok gelecek." Sonra bir duraksadım. "Kimin yazdığını bana söyleme şansın nedir?"
"Özür dilerim, söyleyemem. Özel talimatlar öyle." İlayda'ya bir bakış atıp yırtarak elimdekini açtım. Bu sefer eski zamanlardaki gibi tek bir kağıt vardı.
Bu otelin sistemi farklı biliyorum ama cevap vermenin bir yolunu bulursun sanmıştım. Kalbim kırıldı.
Cevap vermememin nedeni bu sabaha kadar notunu açmamış olmamdı aslında ama açmış olsam da bu hengamede onu umursamazdım muhtemelen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limon Ve Vanilya (Ferdi x Barış Alper)
FanfictionAklımı anlayamadığım şekillerde karıştırsa da Barış'ın varlığı mıydı beni bu kadar iyi hissettiren? Güçlü gövdesinin benim duş kabinime çarpmasıyla düşüncelerinden koptum. "Orada 31 çekiyorsan haber ver. Ya kalkıp gideyim, ya yardım edeyim." Piysada...