Rüya diğer adıyla düş, uykunun genel bir özelliği olup, görsel ve işitsel algı ve duygulardır. Rüyaların işleyişinin açıklaması bilimsel topluluğun genel kabulüne göre varsayımlar düzeyinden öte pek gidememiş olup, rüyalar hâlen esrarını korumakta olan bir inceleme alanı oluşturmaktadır.
Kâbus ise kişilerin uyuduğu anda düşlerinde gördükleri kötü görüntü ve deneyimidir. Kâbus en genel olarak uyurken kişiye güçlü bir duygusal rahatsızlık veren rüyalardır.
Sigmund Fred, nedensiz gibi görünen herhangi bir rüyanın mutlaka saklı bir pisikolojik nedeni olduğunu ileri sürmüştür.
***
Zhan, o gece yine geçmişiyle ilgili bir rüya gördü. Yedi, sekiz yaşlarında olan Zhan odasına girdiğinde tüm çekmeceleri açılmış dolabındaki eşyaları dışarı saçılmış olduğunu gördü. Zhan odasının ortasında etrafına bakınırken bir yandan da ona hizmet eden yardımcısını çağırıyordu.
"Mian mian!" diye bağırdı, dağılmış eşyalarının arasından annesinin eşyalarını ararken.
Koşarak odaya gelen genç hizmetli, "Bay Zhan, sorun ne?" diye sordu Yifei. Zhan dan üç dört yaş büyük olmasına ve tüm olumsuzluklara rağmen onun yanında olmaktan, memnundu.
"Gitmiş! Annnemin yadiğarı, kiraz çiçekli hanfu'su... hepsi gitmiş!" dedi iki dizinin üzerine oturup, minik elleriyle yüzünü kapatıp ağlarken.
"Ne? Nasıl olur...?" diye etrafına bakınırken, bir yandan da yerde oturan çocuğu teselli etmeye çalışıyordu.
"Üvey annem Ting yapmıştır. Gidip ondan geri alacağım." dedi, yüzündeki yaşları koluyla silerken.
"Ama tek başınıza karşısına çıkarsanız ne yapacağı belli olmaz." diye, uyaran kız onu durdurmaya çalışıyordu.
Ama küçük Zhan, çoktan ayağa kalkıp kapıdan çıkmak üzereydi.
"Merak etme. Bir şey olursa babama söylerim." dedikten sonra koşarak üvey annesini aramaya gitti.
Küçük Zhan, üvey annesini bulduğunda annesinin kıyafetlerini çoktan ateşe vermişti bile. Zhan, annesinin eşyalarının yanışını izleyen kadının, bacak boyuna anca geliyordu ama yüreği büyük olan çocuk, ona saldırmaya çalıştığında, yüzüne şiddetli bir tokat yedi.
Sonra üvey annesi onun kolundan tutarak, yerde sürükleyerek arka taraftaki eski depoya götürüyordu. Küçük Zhan, o an acıyan kolunu ve dizlerinin acısını hissetmiyordu, çünkü hâlâ gözlerinin önünde annesinin yanan eşyaları ve kıyafetleri vardı. Ne kadar direnmeye çalışsa da başarılı olamadı ve ceza aldı. Önceden ceza aldığında sadece odasına kapatılıyordu ama şimdi onu yerde sürükleyen kadın, terk edilmiş, soğuk ve karanlık olan eski depoya sürükleyerek götürüyordu. Zhan'ın bağırmaktan sesi kısılmak üzereydi yinede hiç kimse ona yardım etmiyordu.
Eski deponun, iki yana açılan tahta kapısını, iki erkek hizmetli tarafından açıldı. Hâlâ yerde sürüklenen Zhan artık tepki vermiyordu. Debelenmekten ve bağırmaktan bitap düşmüştü. Kadın bağırarak onu içeri fırlattığında, sırtı ortada bulunan tahta sütuna çarptı. Yere düşerken sadece 'ahh' diye inleyebildi.
"O sinsi hırsızın oğlu olduğun belli. Beni çalmakla mı suçluyorsun? Sen nasıl kötü bir tohumsun?" diye bağırmaya devam ediyordu.
Hâla öfkesi dinmeyen kadın yerde acı içinde yatan çocuğa bir tekme attı. Bu sırada göğsünde taşıdığı annesinin tarağı gürültüyle yere düştü. Üvey annesi sesin çıktığı yere kafasını eğerek, tarağa baktığı sırada;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEHANET / YIZHAN /
FanficBinlerce yıl önce Yiling patriği olarak bilinen isimsiz bir kahraman Yürüyen Cesetleri, Mezar Tepesine mühürleyerek hapsetmişti. Ama mühür zamanla zayıfladı ve kötü niyetli insanlar tarafından mühür kırıldı. Günümüz, talihsizliğin ortasında, Gökler...