Malikânenin tamamen yanmasıyla Xiao ailesi, imparatorun emriyle kırsal bir kesimde küçük bir eve taşındılar. Xiao ailesinin tüm mal varlığı Zhan'a verildi ve ailenin tamamen çöktüğü ilan edildi.Jiang ailesi, oğulları Cheng'in aile reisi olduğu söylendi ve şu an Wang ailesinin yönetimi altında. Jiang Min, akli dengesinin bozuk olduğu gerekçesi ile, imparatorluk mahkemesince tutuklandı ve güçlerini kullanamayacağı özel bir hücreye hapsedildi.
Enjie ise hak ettiği bir ceza ile cezalandırıldı.
5 gün sonra...
O olaydan sonra kimse bu konu hakkında hiçbir şey konuşmadı. Yibo, Zhan'ı hiç yalnız bırakmadı, bir saniye bile yanından ayrılmadı. Bu sıralarda böcekler insanlara saldırmaya başlamıştı. Özel Anti-Böcek Birimi ve General Yizhou'nun yardımıyla şu an herşey kontrol altındaydı.
Zhan, yer masasının önünde oturmuş kitap okurken, masaya yaslanarak uyuya kalmıştı. O sırada da yine kâbus görüyordu.
Kâbusunda yine ayak bileklerini geçmeyen balçık gibi olan siyah suyun içindeydi. Zifiri karanlık olan bu yerde, ayak bileklerine dokunan elleri hissediyor ve seslerini duyabiliyordu. Zhan, bulunduğu karanlık yerden çok korkuyordu.
"Bize yardım edin..."
"Benden uzak durun." diye Zhan, gözlerinden yaşlar süzülürken, bağırıyordu.
"Yardım edin... Yardım edin..."
"Uzak dur..." dediği sırada, Zhan'ın arkasından görünmeyen bir el onu ittirdi.
Zhan, karanlık siyah suyun içine düşmeyi beklerken, düştüğü yer eski deponun olduğu yerdi. Kendini yine çocukken aciz halinde görüyordu.
"Yaptığından pişman olana kadar bana yüzünü gösterme." diyen üvey annesi onu deponun içine fırlatıp, küçük kızının elini tutarak çıktıklarında, büyük tahta kapının iki kanadını da kapanarak onu orada karanlığın içinde bırakıyordu.
Zhan, masanın üzerine kapanmış rahatsız bir şekilde sayıklarken, onun sesini duyan Yibo, odanın kapısını açarak hemen yanına gitti. Omuzlarından tutup onu doğrultmaya çalışırken, bir yandanda adını sesleniyordu. Onu kucağına doğru çekmek istediğinde, Zhan debelenerek onu uzaklaştırmaya çalışıyordu.
"Zhan." diye seslenirken, Yibo, onun göz yaşlarıyla ıslanmış yüzünü görüce şaşkınlığını gizleyemedi.
"Doğaüstü güç kalıntıları mı. Ama bariyerin kırılmadığından eminim. Bunun anlamı ne? Zhan bu eve ilk geldiğinde de bunu hissetmiştim. Artık haklı olduğuma eminim." diye kendi kendine mırıldanırken, Zhan'ın sayıklayan sesi dikkatini dağıttı.
"Lütfen. Bana yardım edin." diye sayıklarken, sol gözünden bir damla yaş süzüldü.
Yibo, yanağından süzülen yaşı işaret parmağıyla dokunduğunda panikledi.
"Zhan, uyan!" dedi, sağ kolunun üzerinde tuttuğu çocuğu, sol eliyle de omzundan tutarak sarsarken, kafasını da göğsüne doğru çekiyordu.
Yavaşca gözlerini açan Zhan, onun göğsünde duran kafasını hafif kaldırarak, Yibo'nun gözlerine baktı.
"İyi misin?" diye sordu.
Bulunduğu yeri yeni yeni idrak eden Zhan, utandığı için, yanakları kızardı. Ondan uzaklaşmak istedi ama Yibo, güçlü kollarıyla onu daha sıkı sarıldı.
"Ne oldu?" diye sordu Zhan, tekrar geri çekilmek isterken.
"Uykunda sayıklıyordun. Kâbus falan mı gördün?" diye sordu Yibo, onun kollarından ayrılmasına izin vermeden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEHANET / YIZHAN /
Hayran KurguBinlerce yıl önce Yiling patriği olarak bilinen isimsiz bir kahraman Yürüyen Cesetleri, Mezar Tepesine mühürleyerek hapsetmişti. Ama mühür zamanla zayıfladı ve kötü niyetli insanlar tarafından mühür kırıldı. Günümüz, talihsizliğin ortasında, Gökler...