Zhan, sabahın erken saatlerinde uyandığında, hizmetlilerin çoktan kalktığını ve telaşla bir o yana bir bu yana koşturduklarını gördü. Bu malikanede böyle anlar çok nadir yaşanırdı.
Zhan, her zamanki gibi ilk önce dışarı çıkarak avluyu süpürmeye başladı. Bu sırada evin dış kapısından içeri giren Cheng, elinde tuttuğu paketle Zhan'ın yanına geldi. Zhan'ı sürekli birşeylerle uğraşırken görmek onun canını sıkıyordu.
"Zhan..." dedi Cheng, sessizce.
Zhan, başını kaldırıp onu görünce; "Cheng." dedi, yüzüne yerleştirdiği nadir bir gülümsemesiyle. Sonra Cheng'in yanına giderek, "Günaydın. Seni nadiren Batı kıyafetleri giyerken görüyorum. Çok yakışmış. Bugün hangi iş için geldin? Lulu'da geldi mi?" diye sordu.
Zhan, oldum olası batı kıyafetlerine ilgi duyuyordu. Cheng'in üzerindeki kahverengi pantalonu ve beyaz gömleği çok beğenmişti. Babasıda çok nadir olsada takım giyerdi ve Zhan çok imrenirdi. Yinede içindeki isteği dile getirememişti.
"Babanla konuşmamız gereken önemli bir konu vardı. O yüzden ben ve babam geldik. Babam arabayı park ediyor." dedi Cheng, biraz mutsuz gibi görünüyordu.
"Babam mı?" diye sordu Zhan. Ama sorusuna bir yanıt alamadı.
"Al." dedi Cheng, elindeki paketi Zhan'a uzatarak. "Osmantus tatlısı getirdim. Lütfen herkesle paylaş." diye ekledi.
"Teşekkürler." dedi Zhan, önüne uzatılan paketi alarak.
"Hadi... Sonra görüşürüz." dedi Cheng, neşeden yoksun bir şekilde arkasına dönerek malikaneye doğru yürümeye başladı.
Zhan, onun durgun halini fark etsede birşey yapamadı. Büyük evin kapısından içeriye giren Cheng, salona doğru ilerlerken içinden, "Neden böyle olmak zorunda?" diye düşünürken salondan, toplantı odasına gelmişti. Kapıyı tıklatacağı zaman babasının sesini duydu. Kapıyı tıklattı ve içeri girdi.
Dışarıda öyle şiddetli bir yağmur yağmaya başladı ki sanki gökler birşeye kızmış gibi şimsekler çakıyor gök haykırıyor gibiydi. Zhan, yağmur damlalarını hissedince başını yukarı kaldırdı. Kararmış bulutlara baktıktan sonra geçici bir yağmur olmadığını anlayınca, elindeki paketi ıslanmaması için kucağında tutarak mutfağa doğru koşmaya başladı.
Mutfağa girdiğinde elindeki paketi orta tezğaha bıraktı. Mutfakta üç genç bayan hizmetli vardı. Biri ocağın başında ateşi kontrol ederek yemek yapıyor, biri yıkadığı tabakları kuruluyor diğeri ise yerleri siliyordu. Zhan ise yapacağı birşey varmı diye etrafına bakınırken yerde is olmuş, yıkanmayı bekleyen tencereyi gördü. Tahta leğenin içine biraz su doldurdu ve yere oturarak kirli olan tencereyi ovalamaya başladı. Bir müddet sonra alnında biriken teri silmek için farkında olmadan elindeki kararmış bezle, elinin tersiyle yüzünü silerken, alnına ve yanağına siyah izler bulaştı.
Mutfak kapısında beliren kardeşinin sesini duysada umursamadı. O tarafa dönmeden işini yapmaya devam etti.
"Anne? Annemi gördünüz mü?" diye sordu Enjie, heyecanlı görünüyordu.
Yerleri silen hizmetli, kıza dönerek cevap verdi.
"Sanırım Bayan Xiao ek binaya gitti. Birşey mi vardı, Bayan Enjie?" diye sordu genç hizmetli.
"Evet. Babam yeni dönem için hanfu yaptıracak. Bir sürü kumaş geldi. Annem seçmeme yardım edecekti." diye hizmetliye açıklama yaparken, yerde oturarak işini yapan Zhan'ı gördü. Biraz inceledikten sonra alaylı bir ses tonuyla devam etti. "Onu boş verinde... Zhan, bence yüzünü yıka. Yüzün kirlenmiş. Kül kedisine benziyorsun." dedi ve kahkaha atmamak için elini ağzına kapatıp kıkırdayarak gülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEHANET / YIZHAN /
FanfictionBinlerce yıl önce Yiling patriği olarak bilinen isimsiz bir kahraman Yürüyen Cesetleri, Mezar Tepesine mühürleyerek hapsetmişti. Ama mühür zamanla zayıfladı ve kötü niyetli insanlar tarafından mühür kırıldı. Günümüz, talihsizliğin ortasında, Gökler...