Bölüm 2⃣ Hor Görülen

68 10 56
                                    


Kiraz çiçeklerinin yaprakları, yanaklarını ıslatan yağmur damlaları gibi yüzüne düşüyordu. Zhan, kiraz ağacının dibine oturmuş, üzerine düşen çiçek yağmurunun ortasında tek başına ağlıyordu.

Ne ilkbaharın sıcak güneşi, ne ağaçların arasından süzülen yaz güneşi, ne sonbahar bulutlarının arasından gelen güneş ışığı, ne de kışın karda yansıyan güneş... Zhan'ı aydınlatıyordu.

Ailenin, mutluluğun ne olduğunu bile bilmiyordu. Çünkü ne zaman bir umut ışığı görse anında kaybolup gidiyordu. Bu on sekiz yıllık yaşamı boyunca, dünyada varlığına gerek olmadığını düşünerek yaşadı. Ta ki Wang Yibo'yla tanışacağı güne kadar.

***

Xiao malikanesi çok büyüktü. Onlarca hizmetlisi olan bu yerde, Zhan'ın bir hizmetli kadar değeri yoktu.

"Ah!!!" dedi Zhan, yere yüz üstü düşerken. Koridorda elindeki kirli su dolu kabı dışarı çıkarırken Enjie'nin çelme takmasıyla yere düşmüştü.

"Dikkat etsene! Elbisemi kirletecektin." dedi Enjie, sinsice gülümseyerek. Ona bu şekilde davranmaya bayılıyordu. Onun acı çekmesinden çok keyif alıyordu.

"Özür dilerim. Çok özür dilerim." dedi Zhan, düştüğü yerden doğrulmaya çalışırken. Yere diz çökerek oturduğunda, dökülen kirli suyu elindeki bez parçasıyla temizlemeye çalışıyordu.

"Hâlbuki sen de Xiao ailesindensin. Yerleri silmekten utanmıyor musun?" diye sordu Enjie, aşağılayıcı bir ses tonunda.

"Enjie, yapacak birşey yok. O senin gibi değil." derken üvey annesi, Zhan'ın yeteneğinin 'hediyesinin' olmamasından bahsediyordu. "O kadının oğlu, annesi gibi beceriksiz, ezik işte." diye yanıtladı üvey annesi kızını.

"İçtenlikle özür dilerim." dedi Zhan, yerdeki suları temizlemeye devam ederken, onları duymamayı seçiyordu.

Babası onların yanından çalışma odasına geçecekken, karısının sözlerini duymuştu. Yıllardır bunun gibi söylemlere şahit olmuştu.

"Ting, beni suçlamaya mı çalışıyorsun?" diye sordu babası, karısına.

"Sonuçta bu çocuk senden, Huang."

"Yapma canım. Ta ne zaman olmuş bir şey." dedi adam, karısını sakinleştirmek için ve yerleri silmeye devam eden oğluna göz ucuyla bakıp oradan uzaklaşmıştı.

"Sen de acele et... hemen sil ve gözümün önünden kaybol. Yerde tek damla su izi görmek istemiyorum." dedi üvey annesi. Kocasına olan sinirini yıllarca Zhan'dan çıkarıyordu.

***

Ertesi sabah olduğunda malikanede bir telaş vardı. Hizmetliler oradan oraya koşturuyorlardı. Bay Jiang onları ziyarete gelmişti. Yaşlı hizmetli hemen kapıya yönelip gelen ziyaretçiyi karşıladı.

"Günaydın Bay Jiang. Sizi buraya hangi rüzgar attı?" diye sordu hizmetli kadın.

"Huang'la konuşacağım." dedi adam elindeki paketi yaşlı kadına uzatarak, sonra ekledi. "Hizmetliler yesin diye getirdim." diye devam etti Bay Jiang.

"Çok naziksiniz, teşekkür ederim." dedi yaşlı hizmetli, adamın elindeki paketi alırken.

"Ne demek. Ben içeri geçeyim." dedi adam gülümseyerek, oğlunu da yanına alarak içeri geçerken. Ezbere bildiği, arkadaşının odasına doğru ilerledi.

***

İki genç hizmetli, havanın güneşli olmasından dolayı dışarıda çamaşır yıkıyorlardı. Çamaşırları çitilerken kendi aralarında dedikodu etmeye başlamışlardı bile.

KEHANET / YIZHAN /Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin