9. Kırgın

291 20 4
                                    


Merhabaaa
Çok uzun bir aradan sonra yeni bölümle karşınızdayım. Kitabı yayından kaldıracağım söylemiştim, ama bir kaç okurumu kıramadım ve kitaba devam etme kararı aldım. Önceki bölümlerde konuyu değiştirmeden bir kaç düzenleme yapacağım. Sadece yazım hatalarını ve bir kaç şeyi düzelteceğim.

Daha fazla uzatmadan bölümümüze geçelim.

Yıldıza basmayı ve bol bol yorum yazmayı unutmayın lütfennn



Bir şeylerin ters gittiğini hissettiğimde, içimde garip bir huzursuzluk belirmişti. Ailemdeki herkesin bakışları, hareketleri, sanki bir şey saklıyormuş gibiydi. Önceden fark etmediğim küçük detaylar, şimdi gözümde büyüyordu. Babamın gözlerindeki o ağır gölge, annemin kelimeleri dikkatle seçişi… Sanki her şeyin altında gizli bir gerçek vardı, ama ne olduğunu bir türlü çözemiyordum.

Kalbimde bir sıkışma, göğsümde ağır bir baskı hissediyordum. İçimde yankılanan bu huzursuzluk, düşüncelerimi bulandırıyor, ama aynı zamanda beni gerçeğe yaklaştırıyordu. Ailem, sanki gözlerimin içine bakıp bana bir şey söylemeye korkuyormuş gibi davranıyordu.

Beni en çok korkutan, bu sırrın her şeyi değiştirecek olmasıydı. Ya geçmişim, ya ailem… Bildiğim her şey bir anda yıkılabilirdi. Ama içimde bir yerde, gerçeği öğrenmek zorunda olduğumu da hissediyordum. Gözlerimde biriken yaşlar bile bu ağırlığı hafifletmeye yetmiyordu. Beni bekleyen karanlık ne olursa olsun, artık geri dönemezdim. Gerçeğin yükünü taşıyamayacak kadar yorgundum.

Yarımsaatlik yolculuğun ardından eve vardığımızda gördüklerimle gözlerim irileşti. Kalbim hızla çarpmaya başlarken içimi büyük bir korku sardı.

Bahçede bir sürü takım elbiseli adam vardı ve hepsi sanki büyük bir gerginlik ve gizli telaşe içerisindeydiler. Arabadan hızla indiğimde yerde gördüğüm kanlar ve kırık cam parçaları başımı döndürdü. Abilerime bir şey olma korkusu vücudumu titretirken koşar adımlarla Ali ile birlikte açık kapıdan eve girdik.

O an içimde şimşekler çaktığını hiss ettim.

"Abi!" Tuna abim kanlar içinde koltukta uzanıyor, tanımadığım bir kaç kişi onunla ilgileniyordu. Ege abim tekli koltukta oturmuş, öne eğilerek kollarını dizlerine yaslayarak başını elleri arasına almıştı. Arslan abim ise ateşten gözleriyle karşısında duran takım elbiseli adamlara bağırıyordu yoğun öfkeyle.

İçeri girdiğimizde yüksek çıkan sesimle bize doğru döndüler. Ben ise korkuyla koltukta uzanan Tuna abimin yanına koşmuştum çoktan.
Yaşlar gözlerime hücum ederken hıçkırarak sargılı koluna dokundum hafifçe.

"Bir şey yok güzelim, küçük bir sıyrık sadece, sakın korkma." Dedikleri beni asla sakinleştirmemiş, korkumu azaltmamıştı. Ali de benim gibi endişeliydi. "Abi, noldu? Ne bu haliniz?" Arslan abim sinirle yüzünü sıvazladı. "Sırası değil Ali, sonra."

Endişeli bakışlarımı Tuna abimden çektim ve ona döndüm hiddetle.

"Şimdi sırası değil de ne zaman sırası peki?! Sen bizi çocuk mu sanıyorsun? Kaç gündür bir şeyler gizlediğiniz ortada ve beni aptal yerine koyuyorsunuz? Bu kaçıncı olay ve sen hâlâ sırası değil diyorsun!" Öfkeden ellerim titrerken kendimi kontrol edemiyordum. Tanımadığım adamlar salondan çıktığında sesim daha da yükselmeye başlamıştı. Abimin sert ve soğuk gözleri susarak gözlerimi izlerken sinirden çıldırmak üzereydim.

"Susma artık, konuş!"

Derin bir nefes aldı ve yüzünü sıvazladı gerginlik ve öfkeyle. "Bilmen gereken bir şey olsa bilirdin."

KAÇAK DÜŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin