Bu aralar içimde bir şeylerin yolunda gitmediğini hissediyordum ama kimseye belli etmek istemiyordum. Özellikle abilerime... Arslan ve Tuna abim son günlerde ortalarda yoktular. İşle ilgili olduğunu söylemişti Ege abim ama bana hiç inandırıcı gelmemişti. Özellikle Arslan abim son beş gündür eve gelmiyordu. Tuna abim ise erken çıkıyor, çok geç dönüyordu eve. Onu da neredeyse hiç görmüyorduk. Bu durum beni fazlasıyla endişelendiriyordu. Sanki evde her şey monoton ve boş bir hâl almıştı. Yalnızca Ege abim ve Ali'yle birlikte vakit geçiriyordum. Onlarla olduğumda içimdeki bu karmaşayı biraz olsun unutuyordum ama... Yine de bir şeyler eksikti.
İnsan bazen her şey yolundaymış gibi davranmaktan yoruluyordu. Hafızamı kaybettiğim ilk süreç fazlasıyla zor geçmişken bıraktığı travmalar, hiç bir zaman normal olmayan aile ve arkadaş ortamı, anne sevgisizliği beni çok yormuştu. Başka şehire taşınmanın ardından yaşananlar ve açıklanmayan gerçekler de vardı tabi, ama hâlâ gülümsemeye devam ediyordum, şakalar yapıyordum, mutluymuşum gibi davranıyordum...
Ama bazen, sadece bir an bile olsa, bu maskenin arkasındaki duygular taşacak gibi oluyordu. İçimde bir boşluk vardı. Endişelerim, korkularım, bir yere sığmayan o duygular... Her şey üstüme üstüme geliyordu. Ali her zaman bunu hissediyor, şakayla da olsa beni rahatlatmaya çalışıyordu. İşte, bu yüzden ikizim tek arkadaşım, tek sırdaşımdı.
Bu gün cumartesiydi. Mutfakta Ali ile oturmuş, kahvaltı yapıyorduk. Ege abim henüz uyanmamıştı, evde bir sessizlik hâkimdi. Bir yandan düşüncelere dalmıştım, ama Ali'nin yüzüme bakışından rahat bırakmayacağını anlamıştım. Elimdeki, ısırmak üzere ağzıma yaklaştırdığım ekmeği işaret ederek sırıttı.
''Kilo almışsın, çirkinsin artık. Eskiden daha iyiydin."
Bir an durdum, gözlerimi devirdim. Ben de bozulmuş gibi yaparak cevap verdim: ''Öyle mi? O zaman bu çirkinlikle yanımda gezmek istemezsin, git başka ikiz bul kendine.''
Kahkahayı bastı, omuzuma hafifçe vurdu. Beni böyle kızdırmayı seviyordu. Ama ben alışkındım, çünkü Ali’nin sevgisi böyleydi; dalga geçerek, şaka yaparak gösterirdi daha çok. Beni kızdırdığında eğleniyor, beni de eğlendiriyordu. Ama içten içe… bilmiyordum, sanki son zamanlarda neşemi kaybediyordum. Ona belli etmemek için ne kadar çaba sarf etsem de içimde bir yerlerde hep bir sıkıntı vardı.
"Yok be, böyle iyisin. Ama yani, yemeği biraz azalt istersen, hani sağlık için…" deyip yine güldü.
"Heh, bir de sağlığımı düşünesi tuttu. Sen kendine bak önce!'' dedim. Aslında uzun boyu, spor sayesinde yaptığı kaslı vücudu ve yakışıklı yüzüyle neredeyse tüm kızların ağzını sulandıracak bir erkekti.
Söylediklerini düşündüm, bu sırada içimde bir yer acıdı, çünkü aslında aynaya bakınca ben de kendimde bir değişiklik fark ediyordum. Yorgun, uykusuz, belki de üzgün bir hal vardı üstümde.
Ona gözlerimi kıstım ve dil çıkardım.
Ali gülerek çatalını bıraktı ve gözlerini saçlarımda ve kirazlı pijamamda gezdirdi. "Sen sabah kalkıp ne kadar düşünerek bu saç modeli ve mükemmel kombinini seçtin?"
Saçımı düzelteceğime, daha çok dağıttım. "Saçım mı? Bu hâliyle bile senden daha iyiyim. Üstelik doğal güzellik!"
Gözlerini devirdi. "Tabii, tabii... Sana hayranlık duymamak mümkün değil. Güzellik yarışmasına başvurmayı düşünüyor musun? En kötü ihtimalle ödül alırsın; En Şirin Felaket ödülü."
Kahkaha attım, sonra ona doğru eğilip fısıldadım, "Felaket mi? Bu kahvaltıdan sonra sen felaket nedir göreceksin Ali Bey. O son peyniri alırsan, seni buzdolabına kilitleyeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK DÜŞLER
Chick-Litİkiziyle birlikte yeni hayatına, abilerinin yanına taşınmak zorunda olan Ahu ondan saklanan gerçekleri öğrendiğinde tüm hayatı tepetaklak olacaktı. Sorunlarıyla mücadele ederken yeni yaşamında aşkı, arkadaşlığı tadan genç kız hayata tutunmayı başar...