21

451 111 99
                                    

soobin

Kabul etmem gereken bazı gerçekler vardı. Bunlardan ilki, Yeonjun'un çekici şerefsizin teki olduğuydu. Çoğunlukla kendinden habersiz görünüyordu ve bu onun çekiciliğini ikiye katlıyordu. Sinir bozucu bir gerçekti ama bilirsiniz, gerçek gerçektir. Diğeri ise komik biri olmasıydı. Garipti ki, onunla geçirdiğim birkaç saatte bile normal yaşantımda güldüğümden daha fazla güler hale gelmiştim. Sanırım bu gördüğüm o fotoğrafımızdaki halimizi oldukça net açıklıyordu. Hatırlıyor olsam da olmasam da Yeonjun beni her halükarda aynı şekilde güldürmeyi başarıyordu.

Ayrıca bunu söyleyeceğim için hayatımın bir bölümünde pişmanlık yaşamaktan korkuyor olsam da, ona güveniyordum.

"Yoruldun mu?" dedi koşarak gelip arkamdan çenesini omzuma yaslarken. Ani fiziksel temasları beni rahatsız etmiyordu. Yine de çoğu zaman kendi kendini benden uzaklaştırmaya çalıştığını fark ediyordum. Rahatsızlık duyuyor olmamdan endişeleniyordu.

Gülerek vücudumu ona doğru çevirdim ve kafasındaki şapkaya vurdum. Böylece şapka gözlerini kapattı ve birkaç saniye beni göremez oldu. Anlamadığımı sanıyor olsa da yanımdayken en ufak bir saniyenin bile peşinde olduğunu çözebiliyordum. Şapkayı olabildiğince hızlı çıkarıp yeniden kafasına yerleştirdi.

"Bir yere gittiğim yok." dedim bir anda. Bunu neden söylediğimi anlamadığından garip garip baktı yüzüme. Endişelendiğini görebiliyordum. "Deniz kabuğu toplamıyor muydun sen?" dedim bu kez. Konuyu değiştirmeye çalışıyordum. Dikkati hemen dağıldı ve gülerek avucundakileri gösterdi.

"Bak bunları topladım." öyle hevesli ve mutlu görünüyordu ki onun yanında ister istemez ben de enerjiyle doluyordum. Avucundaki deniz kabuklarına biraz daha yaklaşarak baktım. "Çok güzeller." dedim. Güldü. "Bir de bu var." boştaki eliyle cebinden küçük bir taş çıkardı. Kahverengi küçük bir taştı ancak renki öyle koyuydu ki kahverengi neredeyse siyaha dönecek gibiydi.

Bir şey söyleyeceğim esnada birden çenemden tutup kafamı biraz daha yukarı doğru kaldırdı. Bir şeyi kontrol ediyor gibi bir hali vardı. Aniden vuran güneş yüzünden yüzümü buruştururken o avucundaki taşı yüzümün hizasına çıkardı ve gülümsedi.

"Aynı rengi tutturmuşum işte." dedi kendince şapşal bir gururla. "Ne rengi?" diye sordum ışık yüzünden kör olan gözlerimi açık tutmaya çalışırken. "Gözünle aynı renkte taş arıyordum. Tam on ikiden vurmuşum."

Söylediği her şey beni öyle hayrete düşürüyordu ki, her defasında ne demem gerektiğini bilemediğim için sessizce kalıveriyordum. Güzel seven, çok fazla çabalayan biriydi. Bu beni garip bir duygu yoğunluğuna sürüklüyordu.

"Seni biraz suya sokmamıza ne dersin?" diye sordu yüzünde hınzır bir gülüşle. Ayaklarım cevap vermeme kalmadan çoktan geri geri gitmeye başladığı sırada ellerimi sallamaya başladım. "Hayır uzak dur." dedim ancak dinlemedi. Vücudum bir anda havalandığında kendime engel olamadan çığlık attım ve düşmemek için Yeonjun'a yapıştım.

"Vücuduma tek bir damla su değerse seni boğarım Yeonjun!" dinleyecek gibi değildi. Kahkahalarla suya doğru koşuyordu ve hemen sırtında beni de sürüklüyordu. Çok geçmeden kendimi denizin hemen dibinde bulduğumda kaderimi kabullendim ve gözlerimi yumdum. Ardından vücudum suyla buluştu. Etraftaki insanların bize karşı olan bakışlarını tahmin edebiliyordum.

Kendimi yüzeye çıkarmama fırsat kalmadan Yeonjun tarafından tutulup çıkarıldığımda sinirle gözümü kapatan saçlarımı kenara çektim ve nefes nefeseyken ona baktım. Islanınca çirkin olduğumu düşünüyordum bu yüzden onun karşısında böyle duruyor olmak canımı sıkıyordu.

talk slow • yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin