final ♡

460 87 168
                                    

soobin

Ev birden fazla şey olabilir. Bir dizi ya da film, kitap, mekan ya da sevdiğiniz biri. Ev yalnızca içini dekore ettiğimiz, betonlardan oluşan küçük kareler değil. Bazen iki çift göz, sıcak bir sarılma ya da bunlardan çok daha fazlası. Benim evim Yeonjun. Gülümsemesi, göz göze geldiğimizde parıldayan gözleri, sanki sadece orada olmak için var olmuş gibi belimi tutan elleri ve daha nicesi. Yeonjun ve ona ait olan her şeyi benim evim. Bu su götürmez bir gerçek ve benimle ilgili değişmeyecek olan tek şey.

Yüzüm, anılarım, bedenim, her şeyim değişebilir belki ancak Yeonjun'a olan sevgim değişmeyecek. Belki buna büyük konuşma denebilir fakat onunla ilgili yaptığım en küçük konuşma olabilir bu. Hiçbir harf, hiçbir kelime yetmiyor onun bendeki yerini anlatmaya. Bu biraz sinir bozucu. Hayatımın hiçbir döneminde kendimi ifade edebilmek için var olan kelimelerin yetersiz geldiğini düşünmemiştim. Geliyormuş meğer.

Öyle bir adam ki, tek bir bakışında tüm vücudum elektrikleniyor. Dizlerimin bağı çözülüyor sanki. Öyle bir adam ki, bu zamana dek her şeyde emin olan beni ilk kez düşündürüyor. Ne yapacağımı şaşırttırıyor. Bundan şikayetçi değilim aslında. Onun karşısında en güçsüz halimde olmak beni sandığım gibi rahatsız etmiyor. Herkesin yanındayken kendimi korumak adına etrafıma ördüğüm duvarların onun yanında yıkılması korkutmuyor.

Biliyorum çünkü ondan zarar gelmeyeceğini. Ortada herhangi bir zarar olsa öne kendisinin atlayacağını biliyorum. Dur desem, engel olsam da dinlemeyeceğini de biliyorum. Yeonjun farklı biri. Kimsenin yapmadığı şeyleri yapıyor benim için. O bunları yaparken fark ediyorum aslında yaptıklarına ne kadar ihtiyacım olduğunu. Saçlarımı okşuyor mesela. Halbuki ne çok ihtiyacım varmış biraz sevilmeye. Bilmiyor çocuk Soobin'in de saçlarını okşadığını. En çok onun buna ihtiyacı varmış. Yeonjun öğretti ikimize de. Bir öğretmen oldu bizim için. Her şeyi en baştan öğretti.

Onun için çok şey ifade ettiğimi söylüyor ancak benim için öneminden öyle habersiz ki. İçi gidermiş gibi bakıyor gözlerime aynılarını benim de yaşadığımı bilmeden. Çok fazla şey biliyor ama aynı zamanda bilmediği bir o kadar da çok şey var.

"Kimin doğum gününü unuttum ben?" endişeyle yanıma vardığında güldüm söylediğine. Saçları hafif esen rüzgarda dağılıyor, şampuan kokusu ciğerlerimi dolduruyordu. Mükemmeldi. Her şeyiyle mükemmelliğin vücut bulmuş haliydi. "Doğum günü unuttuğunu nereden çıkardın?" şaşkın ifadesiyle etrafını gösterdi ve bana baktı. "Sahildeyiz ve kutlamalık masa hazırlanmış." güldüm. Haksız sayılmazdı.

"Bilmiyorum bir düşün." söylediğimle kafasının daha da karıştığını görebiliyordum. Öyle şapşal görünüyordu ki dayanamayıp yanağını sıktım. "Acıyor acıyor." mızmızlandı ufak bir çocuk gibi. İçten içe hoşuna gittiğini bilmiyormuş gibi geri çektim ellerimi. Bu sırada önümüzde serili denize çevirdi bakışlarını. Yüzü huzurla doluydu. Gözlerini yumup temiz kokuyu içine çekti. Yeniden bana baktı ardından.

"Bebeğim apar topar geldik bak birinin doğum gününü unutuyorsam söyle beni döverler."

Bir kez daha güldüm elimde olmadan. Gerçekten aptalın tekiydi. İkimiz de öyleydik. Biraz ilerimizde duran kendi tabiriyle doğum günü kutlamalık masaya çevirdi bakışlarını. Masadaki her şeyi inceledi uzaktan. "Pasta da yok aslında." doğru, yoktu.

"Kimsenin doğum gününü unutmadın." bunu söylemem onu rahatlasa da çok geçmeden yüzü daha da endişeli bir hal aldı ve apar topar telefonunu açıp bir şeyler karıştırmaya başladı. "Ne oldu?" diye sordum merakla. "Özel günümüz mü diye kontrol ediyorum." bu kez kahkaha attım kendimi tutmaya çalışmadan. "Özel günlerimizden birini kaçırıyorsam kendimi direkt şu denizde boğarım bilgin olsun güzelim."

talk slow • yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin