"Beni daha ne kadar evimden alıp evime bırakacaksın?" emniyet kemerini çıkarırken sorduğu soru Yeonjun'u gererken, cevap vermeden yolun karşısını izlemeye devam etti. Söyleyecek bir yalan arıyordu ancak bir yandan da ona yalan söylemek istemiyordu. "Sana diyorum." diyerek omzuyla Yeonjun'u dürttü. "Ne güzel yüzünü görüyorum işte ya ne olmuş?"
Soobin gözlerini devirdi. "Okul servisi gibi takılıyorsun resmen delirdin mi?" Soobin'in söylediğine gülerken, vücudunu arkaya yaslayıp başını koltuğa dayadı. Dalgın bakışlarla Soobin'i izliyordu. Gözleri, kirpikleri, burnu, dudakları, her yerinde geziniyordu bakışları. Onu izledikçe parmak uçları karıncalanıyordu sanki. Öne doğru uzanıp tenine dokunmak için yanıp tutuşuyordu elleri ama sabırla direniyordu.
Soobin'in de ondan aşağı kalır yanı yoktu. Son zamanlarda Yeonjun'un çevresindeyken vücudu onu delirtiyordu. Düşünceleri öyle değişkenlik gösteriyordu ki kendisine şaşırıyordu. Yeonjun'u öpmüştü, evet. Hala bunu istiyordu. Bu kez öpüp çekilmek değil dudaklarına uzun uzun tutunmak istiyordu.
Yeonjun'dan hoşlanıyordu ve bunu reddedebilecek seviyeyi çoktan geçmişti. Kendine karşı yalan söyleyemeyecek durumdaydı. Konuşmadan birbirlerini izledikleri süre boyunca sanki dünya dönmeyi bırakmış ve tüm insanlar silinip gitmiş gibi hissediyordu. Ona baktığında başka hiçbir şeyi göremiyordu. Yeonjun'un gözleri nereye kayarsa, oraya baktı kendisi de. Adım adım takip etti onu.
"Bir sorun var ve bana söylemiyorsun."
Sessizlik garip bir hal almasın diye yine ilk konuşan o oldu. Yeonjun'un değişen bakışlarından anladığı üzere düşüncesinde haklılık payı bulunuyordu. "Hayır." diye reddetti yüzüne yalandan bir maske takarak. Üstelemeyecekti. Gerçeğin ne olduğunu az önce anlamıştı ve kurcalamanın yeri değildi. En azından şimdilik aptala yatacaktı.
"Yorgunsundur sen hadi eve geç." Yeonjun'un söylediğiyle kafasını salladı ve kapıyı açarak arabadan indi. Arkasını dönüp gitmeye hazırdı. Dönmüştü de. Bir adım attıktan sonra adımları durdu ve gerisin geri meraklı bakışlarla onu izleyen Yeonjun'a döndürdü bedenini. "Gelmek ister misin?" diye sordu gülümseyerek.
Sorduğu sorunun saçma olduğunu düşündü üzerinden bir ya da iki saniye geçmesinin ardından. Stresle ellerini yumruk yapıp iki yanında sarkıtırken gözlerini kaçırıp etrafına baktı. Neden utandığına ya da stres yaptığına anlam veremiyordu. Hoş, son zamanlarda direkt kendine anlam veremiyordu.
"Hastaydın zaten ya saçma oldu biraz." elini saçına atıp tutamların arasına daldırdı. "Ben gideyim en iyisi." bu kez adım atmasına fırsat kalmadan arabanın kapısı açıldı ve Yeonjun iki adımda yanında bitti. "Film izleriz?" dedi gülümseyerek. Söylediğine karşı kafasını salladı Soobin. Ardından beraber eve yürüdüler.
"Üzerine rahat bir şeyler vereyim bekle." kapıdan girer girmez odasına koşturdu ve dolabını açtı. Gözleri hızla rafları tarıyor, Yeonjun için bir şeyler arıyordu. En sonunda gözüne çarpan gri eşofmanı ve beyaz düz bir tişörtü alarak odasından çıktı. "Al." diyerek uzattı şapşal şapşal onu izleyen Yeonjun'a.
"Yatağın üzerinde bırakıp odada giyinmemi söylesen daha mantıklı olmaz mıydı? Yoksa önünde soyunmamı falan mı istiyorsun?" şapşal ifadesi silinirken yerine bambaşka bir ifade geçti. Sırıtıyor ve bakışlarıyla Soobin'i baskı altında bırakıyordu. "Gerzek gerzek konuşma." sinirle koluna vurup yanından geçti ve kendini koltuğa bıraktı. "Git giyin ben film seçeceğim."
Yeonjun'un arkası dönük olsa da güldüğünü duyabiliyordu. Sinirle göz devirdikten sonra telefonundan izlenecek filmlere bakmaya başladı. Bu sırada Yeonjun odasına girmiş, bir süre çıkmamıştı. "Yeonjun?" diye seslendi kapıya doğru. "Geliyorum."