30

491 101 89
                                    

yeonjun

Hayatımın mükemmel olmadığını biliyordum. Ne çocukken, ne de büyüdüğümde hiçbir şey dışarıdan göründüğü kadar mükemmel olmamıştı. Işıltılı kıyafetlerden, herkesin hayal ettiği mükemmel aileden, işten, çevreden ibaret biriydim. Bu şekilde büyütülmüş, ailem tarafından insanlara böyle sunulmuştum. Ancak gerçek hiçbir zaman böyle olmamıştı. Kimse perdenin arkasındaki karanlığı görmez bilmezdi. Ben bile bir süre sonra kendimi bu gerçeğe karşı kör etmiş, ailemin benim için tasarladığı sahte kalıbı üzerime geçirmiştim.

O kalıp günden güne yedi beni. Önce derimden içeri sızdı. Kemiklerimi teker teker kırarak daha da derine batmaya başladı. Ruhumda durduğunda belki de acım son bulur, artık kurtulurum diye düşünmüştüm. Tabii ki böyle olmadı. Beni benden öyle uzaklaştırdı ki, artık neyin neyden kurtulması gerektiğini bile anlayamayacak hale geldim.

Sonra o girdi hayatıma. Ucuz aşk romanlarında anlatılan karanlığın son bulduğu, kafadaki seslerin azalarak kaybolduğu sahnelerin gerçekliğini kanıtladı bana. Çatık kaşları on metre öteden seçiliyordu neredeyse. Yanına kimseyi yaklaştırmıyor, hiçbir şeye tahammülü olmadığını konuşmadan anlatabiliyordu. Dayımın onu neden böylesine savunduğunu, dilinden düşürmediğini anlayamadığım biriydi ilk başlarda.

Zamanla peşinde dolanmadığım tek bir günüm bile olmadığında idrak ettim bir şeyleri. Meğer o çatık kaşlı çocuk beni almış, nefret ettiğim kabuğu üzerimden çıkarmış. Ruhumu öyle güzel onarmış, etrafına öyle güzel çiçekler ekmiş ki, ben sadece onun sayesinde nefes alır olmuşum. Dikenlerden geçemediğim yola yemyeşil bir bahçe yapmış. Adım atmaya korkan beni tutup koşturmuş o yeşillerin arasında.

Çocukken kavga esnasında durmadan devrilen kırık dökük masayı almış, boyamış. Yeni bir örtü ve yeni tabaklar yerleştirmiş üzerine. Küçük beni almış oturtmuş karşısına. İlk kez korkutmamış biri beni. İlk kez zihnimin en derinlerinde gizlediğim şeylere ulaşmak istemiş. İlk kez fiziken ve ruhen tutmuş.

Her şeyimdi o benim. Nefes alma sebebim, çocukluğum, hayatta kalma nedenimdi. Onu benden öyle hızlı çekip aldılar ki nefes alamadım. Her bir anım, her bir saniyem o anı düşünmekle geçti. Biraz daha hızlı koşmuş olsaydım yetişir miydim? Benimle buluşmasını söylemesem her şey yolunda olur muydu? Onunla olan ilişkimi saklamış olsaydım güvende olur muydu? Benimle hiç tanışmamış olsa ne olurdu? her birini her saniye düşünüp durdum. Farklı senaryolar döndürdüm kafamda. Yalnızca benimle tanışmadığı hikayede güvendeydi.

Benimle tanışmadığı bir hikaye vermek isterdim aslında ona. İstedim. Uzak durmak, benim olmadığım bir hayatta başını beladan uzak tutmak istedim. Kendime engel olmaya çalışsam da ayaklarım sürekli ona götürdü bedenimi. Gözlerim bir an olsun üzerinden çekilmek istemedi. Her gün kulağımda çınlayan kahkahalarını uzaktan izledim sadece. İki yabancı olmaya çalıştım evet ancak beceremedim işte.

Belki de becermeliydim.

Çıkmaz sokağın olduğu bölgeye girmemle aniden frene basıp arabadan atlamam bir oldu. Korkuyla etrafıma bakındım. Beomgyu'nun söylediğiyle buraya gelecek kadar aptal biri değildim. Bunu o da biliyordu. Gelmeyecek, bir şekilde ondan kurtulmamızı sağlayacaktım. En azından yarım saat önce Soobin'in ortadan kaybolduğu haberini alana ve Beomgyu tarafından bana bir fotoğrafı gönderilene kadar böyle düşünüyordum.

Nerede olduğumu çok iyi biliyordum. Her şeyin bittiği yer derken haklıydı. Soobin'i belki de geri dönülemez bir biçimde kaybettiğim sokaktaydım. Etrafta tek bir insan bile yoktu, kuş bile uçmuyordu. Eski püskü evler buradaki yaşamın son bulduğunu belli ediyordu. Birini yok etmek için biçilmiş kaftandı bu sokak. Dizlerim titredi etrafa bakarken. Nefes alamıyor gibi hissediyor, hatırladıklarım yüzünden yere yığılacağımı düşünüyordum.

talk slow • yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin