Bölüm 5

189 13 4
                                    

"Derya?" Ceketimle çantamı aldıktan sonra odamdan çıkmış, asansöre yürüyordum ki Barış Alper'i görmemle gülümsedim. Elinde havlusuyla otelin spor salonuna gidiyor gibi görünüyordu. "Nereye böyle?" 

"Mert...abiyle sinemaya gideceğiz." Yemekten önceki muhteşem cesaret gösterimde ona 'Mert' diye seslenmek çok zor gelse de başarmıştım. Bir de üstüne atlamıştım adamın dimi? Ayrıldığımız sıra ben utançtan yanarken onun bana nasıl şaşkınlıkla baktığını hiç unutmayacaktım. Şimdi bile kızarmaya başlayacağımı hissettiğimde konuyu ondan uzaklaştırmak adına karşımdaki kişiye odaklandım. "Sen spor salonuna mı?" 

"Evet de, sen niye Mert abiyle gidiyorsun ki sinemaya?" Salmayacak mıydı bu konuyu? 

"Kimse gelmek istemeyince, o ben seninle gelirim dedi." Saatime şöyle bir baktım, "Dokuz seansına yetişeceğiz galiba," 

"Oha," Barış inanamıyormuş gibi gülünce gelen asansöre binerken gözlerimi kısarak baktım ona. Ne vardı sanki? "Mert abiyi ikna ettiğine inanamıyorum. Hayır işi olsun diye galiba." 

Barış hiçbir şey dememiş gibi gülerek saçlarımı karıştırdığında ona tepki bile verememiştim. Hatta ikimiz de asansörden inene kadar sözlerine takılı kalmıştım. İkna ettiğine inanamıyorum, hayır işi. 

Mert benimle sinemaya gitmeyi hayır işi olarak mı görüyordu? 

Gözümden akmaya çalışan göz yaşlarımı geri yollamak için büyük bir çaba sarf etmem gerekmişti. Dalgın bir şekilde lobiye doğru ilerlediğimdeyse etrafımdaki hiçbir şeyin farkında değildim. Kalbim daha fazla bölünemez sanmıştım ama Barış'ın sözleri zaten kırık kalbimi paramparça etmişti. İmkansız olduğumuzu kabullenmiştim zaten, yüzüme bu kadar vurmanın anlamı neydi? Kalbime saha fazla haksızlık edilmese olmaz mıydı? Ona ben de söz geçiremiyordum ki. 

"Güzelim iyi misin?" Başım birinin eli sayesinde hem sağa hem de hafifçe yukarıya çevrilince neye uğradığımı şaşırsam da bu kişinin Mert olduğunu görünce nutkum tutulmuştu. Göz yaşlarım hazırda beklediği için gözlerimi kırpıştırınca dökülüvermişlerdi. Sorgulayan yüzü, göz yaşlarımı görünce endişeye bürünmüştü. Bense, elinden kurtulmak için bir adım geriye atmıştım. Beni hep ağlarken görmek zorunda mıydı? Ben hep onun yüzünden ağlamak zorunda mıydım? Gitmeme izin vermeyerek bileğimi yakaladı, "Bir durur musun? Ne oldu? Niye ağlıyorsun şimdi?" 

"Yok bir şey, bırak." Hayır işi olmak istemiyordum. Arda bile benimle gelmezken birden kabul etmesinin altında bir şey aramalıydım zaten en başta. Gelmesindi. Ben de gitmeyiverirdim olur biterdi. 

Bırakmadı. "Derya," dediğinde kendimi zorlayarak baktım mavi gözlerine, herkese karşı bu kadar derinler miydi yoksa sadece bana mı öyle geliyordu. "Korkutuyorsun beni. Konuşalım mı?" 

Kafamı iki yana salladım. "Konuşmayalım. Bir yere de gitmeyelim. Vaz geçtim." bileğimi kurtarıp koşar adımlarla odama çıkmak için asansöre geri yöneldiğimde arkamdan geldiğini duyabiliyordum. Asansörün gelmesine çok olduğunu görünce de merdivenlere adımladım. Mert beni yakalayıp kendimi açıklamak zorunda bırakmadan önce odama çıkmam gerekiyordu. Madem hayır işiydim, onu azat etmiştim işte. Gözyaşlarım artarak dökülüyordu. Neden peşimden geliyordu. İlk katı çıktığımda kalbimin ağırlığından yorulmuştum bile. Mert'se hemen arkamdaydı. Durmadan ikinci kat için de zorladım kendimi. Herkes asansör tercih ettiği için kat araları boştu. 

Zaten yorulan adımlarıma yetişmesi pek de zor olmamıştı Mert'in ama üçüncü kata adımımı attığım gibi beni duvar dibine kıstırmasını da beklemiyordum. Yutkunarak yana kaçmaya çalıştığımda ellerini iki yanıma koyarak kafesledi beni. "Bana bak," gözlerimi yere diktiğimde bir nefes verdi. Derdi neydi? "Derya, bana bak dedim." Bu sefer gözlerini görme isteğime söz geçiremeyerek emrine uymuştum. "Ağlama." zaten sürekli ağladığım için çok az göz yaşım kalmıştı. "Biri bir şey mi yaptı?" Kafamı iki yana salladım. "Dedi o zaman?" hareketsiz kalınca da bir sıkıntısı varmış gibi derin bir nefes aldı. Ben hala yakınlığımıza alışmaya çalışırken onun neden çekilmediğini de anlayamıyordum. Durmuştum işte, çekilseydi. 

"Önemli değil," diye fısıldadım. 

"Ağlıyorsan önemli," diye ısrar etti. "ne dediler?"

Barış'ın dedikleri aklıma gelince daha önce hiç ona yönlendirmediğim öfkem ortaya çıkmıştı. "Hayır işi olduğumu!" Elimi beklemediği şekilde omuzlarına koyup onu ittirince birkaç adım geri çekildi, kolları da yanına düşmüştü. "Beni eylemek zorunda değilsin. İstemiyorum da zaten!" 

Yanından geçip gitmeye yeltendiğimde yine yakalandım. Hiç kurtulamayacak mıydım? Kurtulmak istiyor muydum? "Kim soktu bu saçma fikri aklına? Beynini siktiminin salağı ne biliyormuş?" 

Küfretmesiyle yine donakaldım. Mert küfür etmezdi. Benim yanımda etmezdi. Onu ilk defa küfrederken duymuştum. Mavi gözlerindeki öfkeyi de ilk defa görmüştüm zaten. Bu gün ilklerin günü müydü? "Doğru değil mi sanki? Çocuk değil miyim senin gözünde?" dememle beni göğsüne yapıştırması bir olmuştu. Kafasını da yüzüme doğru eğmesiyle bir kez daha yutkundum. Çok mu ileri gitmiştim? Süt dökmüş kedi gibi sakince onu izlediğimde o sakinden çok uzaktı. 

"Doğru değil." Kalbim bütün kırık parçalarını bir araya toplamış, tüm gücüyle göğüs kafesimi zorluyordu. Mert onu da duyabiliyor muydu? "Sen de çocuk değilsin." beynim az önce Mert'in kendisine çekmesinden beri ilk defa varlık göstererek hızlıca algıladı bu sözlerini. Anı kaçırmak istemeden parmak uçlarıma yükseldim, işte şimdi burun buruna olmaya biraz daha yakındık. 

"Neyim o zaman?" bu seferki diklenmemi ben bile beklemiyordum. Mert de aynı şekilde düşünmüş olacak ki donakaldı bir an. Ne yaptığımı bilmiyordum, birkaç dakika sonra hepsinden pişman olabilirdim ama şuan sadece bu anı yaşamak istiyordum. Bakışlarımı dudaklarına indirdim. Birazdan oradan çıkacak kelimeler ya beni hiç olmadığım kadar mutlu edecek ya da ölüm fermanım olacaktı. 

"Herşeyim." 

Hedef / Mert GünokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin