Bölüm 2

232 11 7
                                    

Bana dünyanın en güzel şehirlerinden biri gibi gelse de bazen Berlin'e hiç gelmemiş olmayı diliyordum. Bu şehir ikizim Arda'ya ilk milli takım tecrübesini getirmişti, banaysa ilk aşkımı. İmkansızlığı iki kilometre öteden belli olan aşkımı. Ne ara olduğunu anlayamamıştım, planlı falan değildi hiçbir şey. Hatta bana ilk ne zaman aşık olduğumu sorsanız, belirli bir an diyemezdim. Ama olmuştu işte. Belki gözlerini kısarak etrafa bakındığı sırada göz göze geldiğimizde olmuştu, belki tanışırken ona ismiyle hitap etmeme kızmadığında, belki ilk kutlamamızda masada yan yana denk geldiğimizde. 

Mert. 
Mert.
Mert.

Aklımda bir tek o vardı. Arda ne zaman antrenman yapacak olsa, onun hem ikizi hem de tercümanı olmam bahanesine sığınarak peşinden sahaya gidiyordum. Asıl neden belliydi. Mert'i bir saniye olsa görebilmek, günaydınlaşma bile olsa ona bir şeyler söyleyebilmek. 

Beni görsün diye şekilden şekle girdiğimin farkındaydım. Mesela şuan asla işim olmadığı halde top toplayıcılığı görevini biçmiştim kendime. Kollarıma topladığım dört topu dengede tutarak kenarı yürümeye çalışıyordum. Kenar dediğim de Mert'in kalesinin hemen yanındaydı, top sepetini oraya kim koymuştu bilmiyordum, ama şuan karşıma çıksa onu öpebilirdim. Aramızda on adım kadar kaldığında kendi kendini bir sağa bir sola atma çalışmasını yarıda keserek bana baktı. 

"Ne o, maaşlı yeni işe mi başladın?" 

Benimle konuşuyordu. Aslında abarttığım kadar nadir bir olay olmasa da her seferinde elim ayağım birbirine karışmayı başarıyordu. Bu sefer de bir istisna değildi, sesini duyar duymaz ayaklarım birbirine dolanmış, kollarımdaki toplar düşüşümün etkisiyle sağa sola dağılırken küçük bir çığlıkla yere kapaklanmıştım. "Derya!" Rezil olmam yetmiyormuş gibi bir de başımda belirmişti hemen. Beni unutup işine geri dönse çok daha iyi hissederdim. Gözlerim sinirle dolarken yüzüm utançtan kıpkırmızı kesilmişti, hissediyordum. Yere düşüşümü engellemeye çalıştığım için avuçiçlerim halı sahaya boylu boyunca sürtmüş, kıpkırmızı olmuşlardı. Mert beni dirseklerimden yakalayıp oturur pozisyona kaldırdığında yüzüne bakamıyordum bile. 

Beklemediğim bir hareketle eldivenlerini çıkarıp kenara attıktan sonra benim ellerimi aldı avuçiçlerine. "Ah be kızım, ne hale getirmişsin ellerini. Bir krem falan bulmak lazım. Başka bir yerine bir şey oldu mu?" 

Kafamı hafifçe kaldırıp ona baktığımda göz göze geldik. Ellerimi tutuyor olması harika bir histi, keşke bu şekilde olmak zorunda olmasaydı. "Derya, ağlıyor musun?" tek elini çenemi kaldırmak için kullanırken gözleri yüzümün her tarafını taramıştı. "İyi ki başını vurmadın," 

"Yok bir şeyim, ayağım takıldı işte." ellerimi hızlıca onunkinden kurtarıp ayağa kalkmak istediğimde itiraz etmeden o da kalktı. Şimdiye kadar burktuğumu bile anlamadığım ayak bileğim ise, beni rezil etmek için bana karşı oynuyordu. "Ah!" acıyla inlerken dengemi yine kaybetmiştim, ama bu sefer geçenki gibi yeri değil, Mert'in kollarını boylamıştım. Mert bana sarılıyordu, teknik olarak beni yakalamış olabilirdi ama sarılıyordu işte. Kolları benim etrafımdaydı. "Sağol, burkmuşum galiba." 

"Tamam, gel. Kenara yürüyebilir misin?" amacını anladığımda başımı iki yana salladım. Yürüyebilecek gibi hissetmiyordum, hoş hissediyor olsaydım da şuan bunu ona söyler miydim emin olamıyordum. "O zaman, seni küçük bir uçuşa çıkaracağım, sıkı tutun." tek hamlede beni kucakladığında ani hamlesini beklemiyor olduğumdan korkuyla sarıldım omuzlarına. O ise, yüzümdeki ifadeyi görmüş kocaman sırıtmıştı. Yürümeye başladığında bana göz kırptı, "Düşersin diye mi korktun, prenses. Hiç güvenmiyor musun bana?" 

Güveniyordum. Hayatını birine emanet et deseler düşünmeden onu seçerdim. Tabi bunu bilmesine de gerek yoktu. "Yok ondan değil," diye mırıldandığımda oturma yerlerine gelmiştik bile, beni bir yere bıraktıktan sonra etrafına bakınırken, 

"Hadi inanmış gibi yapalım." demişti. Birkaç saniye sonraysa buz dolu olduğunu bildiğim ilk yardım dolabına ilerlediğinde kalbim sanki mümkünmüş gibi daha da hızlanmıştı. Mert benimle ilgilenecekti. O hep ilgilenecekse ben her gün bileğimi burkabilirdim. 

***

0532...: İlke bitti Derya başladı.Sen bela magneti misin?Yoksa sadece benim başıma mı belasın?Salsana elin kızlarını. 

Sarışınım:
Seni zerre alakadar etmiyor ama illa bilmen gerekiyorsa söyleyeyim,
Derya elin kızı falan değil

0532...: 
Hadi ya, kimmiş o zaman?

Sarışınım:
Yazıyor...
Yazıyor...

0532...: 
Destan düzüyorsun her halde kıza? 
Zaten antrenman boyunca da başından ayrılmadın

Sarışınım:
Derya takımın bir parçası. 
Sana da açıklama yapmak zorunda değilim
Engeli yiyeceksin sonunda
Fazla kibarım galiba ben

0532...: 
Evet, Derya'yı kenara taşırken fazla kibardın
Kız porselen değil biliyorsun değil mi? 

Sarışınım: 
Porselen ya da değil, seni alakadar etmez.
Hayatımın bu kadar içini nasıl biliyorsun bilmiyorum
Ama bana mesaj atmayı kes

0532...: 
Derya'yla aranda bir şey mi var?

Sarışınım:
Evet

0532...: 
Nw
OHA
Gwercektenmi

Sarışınım:
15 yaş var aramızda
Yazma bir daha
Görüldü.

Hedef / Mert GünokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin