Bölüm 13

154 20 3
                                    

"Belom?" Yataktan kalkmadan açtığım telefonumla yastığıma gömüldüm. Arayan yabancı olmayınca sabahın köründe uykulu çıkan sesimi de düşünmemiştim. "Naber?"

"Hiç iyi değilim kızım, sen niye beni vatan haini ilan ediyorsun? Habere çıkmışım ya!" Diye sitem ettiğinde gözlerim şokla açıldı. Yatakta doğrularak saçlarımı yüzümden ittirerek uzaklaştırdım. Belinay voleybolcuydu, ligin en iyi kulüplerinden birinde, yıldız oyunculardan biri ve eğer bu insanlar şakamı ciddiye almışsa kariyerine verdiğim zarardan korkmam gerekiyordu. 

"Ya nasıl? Yakın arkadaşa atmamış mıyım ben onu?" Telefonun öteki ucundan bir oflama sesi geldi. 

"Yoo, gayet de şak diye paylaşmışsın." Sesi sinirli değil gibiydi ama kendisi hayatımda tanıdığım en dengesiz kişi olduğu için, Arda'dan sonra, belli de olmazdı. "Sana dava açsam Arda ikimizin de avukat parasını öder mi?"

Göz devirdim, "Göz altına alınsak Arda çıkış paramızı bile ödemez hayatım. Cimri benim kardeşim." Derin bir nefes aldım. "Belinay? Gerçekten çok mu tepki vermişler? Valla şaka olsun diye yapmıştım." 

Kahkahasını duyunca rahatladım, "Yok be, sen çabuk uyan diye öyle dedim. Bizimkiler alışık benim deli hallerime, kimse sorgulamamış." Ben de kıkırdadım, gerçekten her hafta ayrı bir olaydı kendisi. Tanıştığımız gün de aynı bu huyları devredeydi. Yerdeki buzda kaymış, son hız bana çarpmıştı. Buz gibi havada hem üzerime çıkan kız, hem de elinde tuttuğu kahvesinin başımdan aşağı dökülmesiyle şoka uğramıştım. Sonrasında bin kere özür dilemiş, kendi soyunma odalarına götürüp kıyafetlerinden vermişti. İki sene olacaktı neredeyse, o zamandan beri takımı değişmişz farklı yerlere sürüklenmiştik ama en yakın arkadaşımdı. Şuan aramızdaki mesafe de beni üzmüyor değildi. "Amaa," uzattığı kelimeyle kaşlarımı çattım. "Asıl mesele benim haberlere düşmem değil şekerim, senin düşmen." 

"Ben mi?" Ne alaka ya ben?

"Ay günaydın, barda kavga etmişsiniz. Böyle takımca, önüne gelene vurmalı." Dün geceyi hatırlayınca yüzümü buruşturdum. 

"O kadar da değildi ya," evet, Mert, Hakan abi araya girene kadar Alman çocuğu haşat etmişti. Altay da sevgilisine sarkmaya çalışan bir başkasını ortalığın karışık olmasından faydalanarak yere sermiş olabilirdi ama bu kadardı yani. İnsanlar abartıyorlar hep. "Mert abi ve Altay karıştırdı ortalığı biraz. Ama haklılardı yani, Alman bebeleri çok seviyor karıya kıza sarkmayı. Alman dedim aklıma Kenan geldi, kahvaltıda saçını çekeyim bari." 

"O niye?" Dediğinde kıkırdadım. 

"Fotomodel sanıyor kendisini ya, biraz havası sönsün." Başımı sağa çevirerek Arda hala uyuyor mu diye baktım. Odada değildi, ya beni bırakıp kahvaltıya inmişti ya da antrenman için sabahın köründe çağrılmıştı. Çalan alarmını duymamıştım hiç. "Sende ne var ne yok?"

"Ara verildi ya, hiçbir şey yok evde oturuyorum öyle bütün gün. Sezin geldi gitti, tek değişiklik buydu." Sezin yeğeniydi, sanırım bizden çok küçük değildi. O görmese de kafamı salladım. 

Aklıma gelen fikirle gülümsedim, "Gelsene bir sonraki maça." 

"Yok ne işim var?" 

"Ya gel işte, bilet falan gerekmez. Otelde bir oda ayarlarız, izleriz beraber VIP'te. Süper olur." Kendi kendine bir şeyler mırıldandığında ne dediğini anlamasam da sorgulamayarak cevabını bekledim. 

"Tamam, çok ısrar ettin. Gelirim." Hemen ikna olması en sevdiğim özelliğiydi. Aslında inatçı biriydi ama bir şeyi yapmak içinden geliyorsa en küçük öneride hemen ikna olurdu. 

Cevap verecekken kapının tıklandığını duydum, "Kapı çalıyor Belom, sonra konuşalım bunu." Diyerek telefonu kapattım, kapıya yöneldim. Keşke otel odalarında da kapı deliği olsaydı. Hobilerimden biri de apartmanda inip çıkanları gözlemekti ve otelde bunu yapamamak hoş değildi. Kapıyı yavaşça aralayıp başımı uzattım. 

"Açsana düzgünce," Mert'in gülüşüyle sırıtarak kapıyı sonuna kadar açtım. Etrafa şöyle bir baktıktan sonra içeri adımladı. 

"Arda kahvaltıda galiba," dedim kapıyı arkasından kapatırken. O buradaysa antrenman yok demekti. "sen niye gelmiştin?" 

Kaşını kaldırarak baktı bana, "Gideyim istemiyorsan?"

"Ya aşkımm," diyerek yanına yanaştım, kollarımı boynuna doladığımda boy farkımız yüzünden hafifçe eğilmişti bana doğru. "sen hep gel, hiç gitme." Diyerek yanağını öpünce kollarını belime sararak saçıma bir öpücük kondurdu. 

"Dün geceden beri görmedim. Zaten sinirliydim, kırmızı görüyordum her tarafı, bir baktım yoksun. Deli gibi kendi etrafımda dönmüşüm, Samet yakalayıp yürüsene oğlum herkes çıktı diyince kendime geldim." Dediğinde büyük bir kahkaha attım. Gerçekten de sinirlenince korkutucu görünüyordu. Sarışın, maviş bir dev.

"Samet gelip yürü diye koluma yapışınca itiraz edemedim." Dedim, ondan ayrılıp dolabıma ilerlerken. Madem gelmişti, hazırlanabilirdim. Sonra da kendimi kahvaltıya götürtürdüm, kimsenin bizi tanımayacağı, yanlız olabileceğimiz bir yere. 

"Çok iyi yapmışsın, o kargaşada sana bir şey olsaydı, o Alman piçini komalık ederdim." Dudaklarımı birbirine bastırarak ona bakınca kafasını sallayıp bakışlarını başka yere çevirdi. "Pardon güzelim." 

Kıyafet seçmeyi bitirdiğimde banyoya ilerledim. "Hazırlansam beni kahvaltıya götürür müsün?"

Mert göz kırptı, "Elimde olsa ömrüm boyunca seni her yere götürürüm."

Hedef / Mert GünokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin